AK Parti neden kaybetti, AKP neden kazandı?
Demiştim ya dünkü yazımda, peyder pey bahsedeceğiz.
AKP’leşen AK Parti’den, konfor alanlarına sıkı sıkıya bağlı kalanlardan, artık dar bir merkeze sıkışmışlıklardan, ataletten, tüm yükü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yükleyip onun gölgesinde soluklananlardan, kıymeti kendinden menkul sananlardan…
Yazılacak çok şey var!
Başlayalım o zaman…
Öncelikle şunu söylemeliyim, seçimin sonuçlarını sadece emeklilerle ve emekli maaşıyla açıklamaya çalışmak çok eksik kalır.
Hele hele tepkisini gösterdi diye emeklilere tepeden bakmak, hakaret etmek terbiyesizliktir. Seçimin sonuçlarından hiç ders alamamış olmaktır.
Evet, AK Parti’nin en fazla oy aldığı kesim emeklilerdi. 15 milyon emeklinin sadece eşi veya çocuğunu bu hesaba katsanız 30 milyon insan eder, bu rakam da dolayısıyla sonuca doğrudan etki eder.
Evet, emekliler sandığa gitmedi, sandığa gidenler de AK Parti’ye oy vermedi.
Evet, emeklilerin tepkisinin bu seçim sonucunda büyük bir payı olduğu doğru, bu bir gerçek!
Ama gerekçe değil…
Olayı, daha doğrusu, biriken sıkıntıları ve hataları bir bütün halinde ele almak gerekiyor!
Benim kendi sıralamama göre seçim sonuçlarının birinci sebebi ekonomi, sadece emeklilerin geçim sıkıntısı değil, sabit maaşlıların geçim sıkıntısı ve bir bütün olarak ekonomiyle ilgili olan tüm sıkıntılar!
Dünyada gıda fiyatları yüzde 10 gerilerken bizde yüzde 70-80’lerin üstünde artması, üç beş çakalın piyasaya yön vermesine sessiz kalınması, market ve hal mafyalarına ses çıkarılamaması, konut ve otomobil piyasasındaki kanser diye sıralanabilir.
İkinci sıraya ise umutsuzluğu ekleyebiliriz.
Başta da ekonomik anlamdaki umutsuzluklar...
Umutsuzluk derken bahsettiğim şey şu; artık ülkemizde hiçbir sabit maaşlı insan ev ya da araç hayali kuramıyor. İnsanlar yüz sene çalışsa da 3-4 milyonu bir araya getirip ev ya da araç alamayacaklarını biliyorlar. Daha kötüsü ise ekonomi ile ilgili herkesin bildiği sıkıntılara yönelik net bir sonuç almak yerine sadece top çevirmeyi seçmek.
Nasıl mı?
2017 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2018 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2019 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2020 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2021 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2022 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2023 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
2024 : “Et Fiyatları Denetlenecek”
Neden denetlenmiyor?
Bunun cevabını inanın ben de bilmiyorum.
Yukarıda bahsettiğim top çevirme işi sadece et fiyatlarında değil, hayatın pek çok alanında bu politikayla geçiştirildi. İşte bu da umutsuzluğu körükledi. Vatandaş artık kuru söylemlere, cağız ceğiz eklerine itibar etmiyor. Sonuç görmek istiyor, sonuç!
Üçüncü sıraya da tabi ki adalet sistemimizi yazmak zorundayım.
Kırılmaca yok, doğrudan söylüyorum; zenginin ya da güçlünün haklı olduğu, sesi az çıkanların ezildiği bir sistem inşa edildi. Bu sadece adliyelerde değil; iş hayatında, eş hayatında, sosyal hayatta başta olmak üzere pek çok alanda inşa edildi.
Oysa AK Parti yola çıkarken sessiz çoğunlukların sesiydi, kimsesizlerin kimsesiydi. Oysa AK Parti yola çıkarken sadece milletine kulak verirdi. Bu artık kayboldu! Kulakları sağır olmaya başladı; milletin sesini duyamadı.
Çünkü birkaç bürokratın ve üç beş zenginin sesi daha gür duyulmaya başlandı. Belki de onlar AK Parti’nin kulaklarını tıkadı, bilemem!
Adliyelerde adamına göre muamele aldı başını gitti. Polisin enselediği suçlular adliyenin arka kapısından salınıverdi.
Allah’a, Peygambere sövenler göğsünü gere gere medyaya poz verip adliyeden elini kolunu sallayarak çıktı, pişmanlığı bir kenara bırakın; üstüne bir de milletin değerlerine küfürler savururken hiçbir yaptırım uygulanmadı. Onlara kimse bir şey yapamadı! Çünkü sekülerlere şirin görünülmeye çalışıldı.
Milletin bir kısmı ise kimisi nafaka mağduru, kimisi resmi ideolojinin karşısında durdu diye, kimi bilmem hangi sudan sebeplerle ters kelepçeli boynu bükük hesaba çekildi. Onların sesini kimse duymadı! Çünkü sekülerlere şirin görünülmeye çalışıldı.
PKK sempatizanlarına, vatan millet düşmanlarına yeterince ses çıkarılamazken, Anadolu’nun garibanı sudan sebeplerle memuriyetten atıldı ya da hiç memur olamadı mesela. Nasıl olsa onlar cepteydi! Çünkü sekülerlere şirin görünülmeye çalışıldı.
Bu konu öyle derin bir konu ki, irdeledikçe yazasım geliyor. Neyse, zaten delirdik, mahallenin en delisi olmaya gerek yok…
Ama şu güzel menkıbeyi de eklemek istiyorum;
Abbasilerin kurucusu Ebu Müslim Horasanî’ye sordular;
Emevi’ler neden yıkıldı”?
O da şöyle cevap verdi:
Onlar dostlarını dostluklarından emin oldukları için uzak tuttular.
Düşmanlarını da dostluğunu kazanmak için yakın tuttular.
Uzaklaştırılan dost, dost kalmadı. Yaklaştırılan düşmansa asla dost olmadı!
Dördüncü konumuza geçelim.
Benim dördüncü maddem kibir abidelerinin tutumu!
Millet, içinde biriktirdiği tüm kızgınlıklarını, eleştirilerini ve uyarılarını bir seferde ve çok şiddetli bir şekilde fatura ederken en önemli sebeplerden birisi, hatta ekonomik sıkıntılarla başa baş yarışan maddelerden birisi de bence bu kibir abideleri konusuydu.
Vatandaşa tepeden bakan, onu hor gören, ciddiye almayan, kapısında bekleten, çözüm üretmek yerine taş koyan, açıklama yapmak yerine hor gören kibir abideleri vatandaşın AK Parti’ye olan sevgisini ve saygısını yok etti.
Bazı illerde eskiyi mumla aratan teşkilat yapıları, kıymeti kendinden menkul sanan bürokratlar, ehliyet ve liyakatten yoksun yöneticiler, aday gösterilirken yapılan yanlışlar, vatandaşla ortaya çıkan kopukluklar, millete hizmetkar olma iddiasıyla yola çıkan AK Parti’ye sırtını dayayıp jakoben çok bilmiş tavır takınan bilimumlar. En önemlisi de gücü kendinde sanan bir takım gösteriş budalaları!
Mütevazi ceketli, sade gözlüklü, sıradan vatandaş gitti; ciks giyimli, yuvarlak gözlüklü, bıyıkları fönlü, takım elbisesinin içi yelekli cebi mendilli, kucağında köpekli, seküler-beyaz Türk'e yaranmaya çalışan birileri geldi…
Her fırsatta görüyoruz bunları.
Bunun örneklerini daha iki gün önce bile gördük. Ailece milyon liralık jeepin tepesine çıkıp vatandaşı selamladığını sanan başkan adaylarından birisi, yanı başımızdaki şehri 50 yıl sonra CHP’ye kaptırıverdi işte…
Çok iyi bir turnusol oldu bu olay aslında.
1990’ların başında çekilen bir fotoğraf vardı, hepiniz hatırlarsınız. Merhum Necmeddin Erbakan’ın, Recep Tayyip Erdoğan’la seçim çalışmalarını zor şartlarda yürüttüğünü gösteren fotoğraf karesinde, küçücük bir pikapın kasasından 1 cumhurbaşkanı, 2 başbakan, 1 bakan, 4 milletvekili, 3 belediye başkanı çıkmıştı ya. Aklıma o kare geldi.
Şimdi 1990’larda çekilen o fotoğrafla, lüks jeepin kasasında ailece halkı selamlayan başkan adayını yan yana koyun ve bakın. Tüm hikayeyi anlatır aslında…
Bu kibir abideleri ve iş bilmezlerle ilgili yarın daha geniş bir yazı yazacağım için şimdilik burada bırakıyorum.
Beşinci maddemize ise eğitim sistemini ekleyeceğim.
Eğitimde her geçen gün geriye gidişimiz sır değil. Eğitimde beklenen başarı bir türlü sağlanamıyor. Üniversite mezunu arkadaşlar bazen staj başvurusu için geldiklerinde tahlil etme fırsatım oluyor. Konuştukları zaman inanın ben utanıyorum. Bom boş bir nesil geliyor. Özellikle de ahlaki açıdan!
AK Parti’nin ne yapıp edip eğitim sistemini kökten değiştirmesi gerekiyordu oysa. Bunu ben söylemiyorum, vatandaşın geneli söylüyor. Analar babalar çok şikayetçi. Sosyal medyanın etkisiyle çığ gibi büyüyen ahlaksızlıklar, eğitim sisteminin tam göbeğinde yer alıyor. Anası babası beş vakit namaz kılan deist nesiller ortaya çıkmaya başladı. Bunun en büyük sebebi de kesinlikle eğitim sistemindeki çürümüşlük!
Bir diğer sıkıntı da eğitim sistemindeki plansızlık! Gençler şu anda mezun olsalar bile hayal ettikleri işi yapamayacaklarını kabullenmiş durumdalar. Her köşe başında üniversite veyahut vasıfsız okullar var. Sadece diplomalı vasıfsızlar ordusu yetiştiriyoruz. Öte yandan sanayilerde iş yapacak azimli, çalışkan, iş bilen genç bulamadığımız için Suriyelilerden başka çalıştıracak da kimse bulamıyoruz…
Konu buradan açılmışken altıncı maddemi yazayım o zaman.
Mülteci sorunu!
Bu konuda kitabın ortasından konuşacağım. Artık AK Parti tabanı da mülteci konusunda net tepki göstermeye başladı. Her ne kadar yukarıda sanayilerdeki durumla çelişse de özellikle iş piyasasındaki istila vatandaşı kızdırıyor.
Ama asıl mesele konut sıkıntısı ile ilgili. Konut yok, kiralık ev bulunamıyor…
Olaya dar kapsamdan sadece Suriyeliler olarak bakmayın; Antalya’daki arkadaşlarım Ruslardan şikayetçi, İstanbul’da Afrikalılardan şikayetçi olan arkadaşlarım var, keza Trabzon bölgesinde Araplardan şikayeti olan arkadaşlarım var.
Yabancı sığınmacılar konusu iş hayatından konut piyasasına, hastanelerden sosyal hayata kadar her alanda şikayet edilir duruma geldi.
Ortada bir düzensizlik ve başı boşluğun hakim olduğu söyleniyor, gözlemleniyor.
Bunun önünün alınması, bu konuda da artık acil aksiyon alınması şart görünüyor.
Başıboş köpek sorunu!
Özellikle büyükşehirlerde hiç azımsanamayacak derecede seçim sonuçlarına etki ettiğini düşünüyorum. Artık insanların sabrı taşmış durumda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insani bir şekilde bu meseleyi çözeceğiz dediği sıralarda özellikle İstanbul’da başta olmak üzere bazı AK Partili belediye başkanları ve milletvekilleri ‘dostlarını’ ziyaret edip pozlar verirken vatandaş o paylaşımların altında veryansın ediyordu.
Ama bu konuyu kimse ciddiye almadı. İşte sonucu da bu oldu…
Dost acı söyler!
Bu saydıklarım daha başlangıç. Bu maddelere eklenecek daha bir sürü madde var ama ben şimdilik kısa kesmek istiyorum. Tam bu kısımda satırlarıma son verirken Asal Araştırma tarafından 2 bin 400 kişi üzerinde yapılan ve mesaj kutuma gönderilen bir araştırmayı da buraya ekliyorum ki yukarıdaki maddelerde haksız olmadığımı kanıtlamış olayım.
Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?
⚫️Ekonomi/Hayat Pahalılığı: %66.5
⚫️İşsizlik: %6.9
⚫️Eğitim: %3.2
⚫️Mülteciler: %2.5
⚫️Adalet: %2.4
⚫️Deprem/Kentsel Dönüşüm: %2.2
⚫️Terör/güvenlik: %2.0
⚫️Demokrasi: %1.4
⚫️Kürt sorunu: %1.1
⚫️Tarım: %1.0
⚫️Her şey sorun: %5.0
⚫️Sorun yok: %2.0
⚫️Diğer: %2.2
⚫️Fikrim yok: %1.6
Madem ki bam teline dokunmaya başladık, yarınki yazımda konuyu biraz daha genişleteceğim.
Hayırlı Ramazanlar…