Afrika’ya nasıl bakmalıyız?
Türkiye’de Afrika hakkında yaygın olan kanaat “Afrika uzmanları” ve ülkemizde okuyan Afrikalı öğrenciler tarafından eleştiriliyor.
“Afrika uzmanı” demişken öncelikle bir noktaya açıklık getirmek istiyorum.
Çeşitli kültürlere sahip devletlerden oluşan Afrika kıtası o kadar büyük ki, bir kişinin Afrika’nın her bölgesiyle ilgili “uzman” olması mümkün değil.
Aynı şey “Ortadoğu uzmanı” için de geçerli.
Türkiye’de maalesef “uzman” kavramı hoyratça kullanılıyor.
Kuzey Afrika’yla Güney Afrika, Arap çoğunluğa sahip ülkelerle Arap olmayanlar hem özellikleri hem de sorunları bakımından birbirinden çok farklı.
Dolayısıyla Afrika’yı bölgelere ayırarak uzmanlaşmak ve aynı havzadaki birkaç ülke üzerinde yoğunlaşmak gerekir.
Türkiye’de Afrika denilince ilk akla gelen şey genelde “aşırı fakirlik” olur.
Bu inancın yaygınlaşmasında Kurban Bayramı öncesi kurbanların Afrika’ya bağışlanması çağrısında bulunan yardım kuruluşlarının “Yılda bir defa et gören Afrikalı kardeşlerinizi unutmayın” türü sloganlarının da etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Afrika’da büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yaygın olduğu için bu inanç doğru değil.
Ayrıca Afrika gerçekte fakir değil, bilakis oldukça zengin bir kıta.
Afrika’nın sorunu sömürgecilik, darbeler, diktatörler, iç savaşlar, yolsuzluk ve kötü yönetim.
İmkânların doğru ve verimli bir şekilde kullanılması halinde Afrika’nın çehresinin bambaşka olacağı kesin.
Sömürgeciler Afrika’nın doğal zenginliklerini çalmışlar ve hâlâ da çalıyorlar.
Onların yaptığını yapmayıp iki taraf için de kârlı olacak adil ve dürüst bir işbirliği Afrika’ya yapılacak en büyük iyiliktir.
Geçenlerde bir Afrika ülkesindeki büyükelçimiz sosyal medya hesabında Adana kebabı fotoğrafı yayınlayıp “Bunun adını bilen var mı?” diye sordu.
Görev yaptığı ülkenin vatandaşlarıyla yakın ilişki kurmak için sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanan büyükelçinin Türk kültürünü tanıtmak amacıyla yaptığı paylaşıma Türkiye’den ünlü bir gazeteci yorumda bulunarak, “Afrikalılara kebap fotoğrafı göstermenin” yanlış olduğunu öne sürdü.
Kafasındaki Afrika imajının “aşırı fakirlik” ve “hiç et yiyememe” üzerine kurulu olduğu belliydi.
Türkiye’de okuyan Afrikalı öğrenciler söz konusu gazetecinin yorumunu rencide edici bir tür “aşağılama” olarak algıladılar.
Bu arada, Türkiye’de üniversite hocalığı yapan Afrikalı bir akademisyenin ülkesinden paylaştığı düğün videosu dikkatimi çekti.
Dev kazanlarda pişirilen etler davetlilere dağıtılıyordu.
Afrika hakkında doğru bilinen çok yanlış olduğunu söyleyen akademisyen, ülkesinde kişi başına üç canlı hayvan düştüğünü, hayvanlarının etlerinin lezzetli ve meşhur olduğunu, köye bir misafir geldiğinde misafir için koyun hatta deve kesmenin sıradan bir olay olduğunu ve ülkesinde çok fazla et tüketildiğini söyledi.
Afrika hakkındaki genel kanaatin değişmesinin, gerçek zannedilen asılsız bilgileri ve algıları düzeltmenin vakti geldi de geçiyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Afrika ülkelerinde de zengin, fakir ve orta direk tabir edilen sınıfa dâhil insanlar var.
Çok farklı işbirliği ve yatırım imkânları bulunuyor.
Afrika’ya sadece “insani yardım” perspektifinden bakmaktan ve “kurtarıcı” tavırlarına bürünmekten vazgeçmeliyiz.
Bilakis her iki tarafın da yararına olacak projelere ve birbirimizin eksik yönlerini tamamlayacak işbirliğine odaklanmalıyız.