Adab-ı muaşeret
Büyüklerimizden sık duyduğumuz cümlelerden biridir adab-ı muaşeret.
Edeb kelimesinin çoğuludur adab. Edeb ise sözlük anlamı ile; terbiye, utanma, yöntem, yol ve kaide gibi anlamlara gelir. Muaşeret ise birlikte yaşayıp iyi geçinme demektir. Yani topluma uyum sağlamayı tarif eder.
Adab-ı Muaşeret ise topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinmeleri usulü olup, günümüzde “Görgü kuralları” olarak da adlandırılmaktadır.
Genel görgü kuralları, yazılı kanunlar değillerdir. Uyma zorunluluğu yoktur. Yasal hiçbir yaptırımı da yoktur, yani hukuken suç sayılmaz.
Fakat, toplum genel görgü kurallarına uymayanları cahil, bencil, kaba, saygısız vb. sıfatlarla tanımlar ve kınar.
Mesele toplum içinde nasıl oturulup kalkacağımız, nasıl konuşacağımız, neleri yapıp yapmayacağımız bu kaideler içerisinde sistematik bir şekilde alışılagelmişliklerimizdir.
Bu alışkanlıkların dışına çıktığımızda toplumdan dışlanmamız, ya da tepki görmemiz de kaçınılmazdır.
Bunun son örneğini Konya’da 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde yaşanan olayda hep birlikte gördük. Bir gazeteci arkadaşımızın, bu alışkanlıklarımızın dışına çıkması sebebiyle ortalık karıştı.
Ahlak, iyi davranışların içselleşmesi ve yaşam biçimi hâline gelmesidir. Ahlaki kurallara aykırı davranışların yaptırımı ise kişinin bizzat kendi vicdanı ya da içinde yaşadığı toplumun baskısıdır.
Nitekim Konya’da yaşanan bu olayda da meselenin muhatabı iki tarafa da toplumsal bir baskı oluştu.
Olayın özünde iki tarafta hatalıydı.
Adab-ı muaşeret kuralları, özellikle insanın fıtratı ile ilişkili olan ahlakın, insan ilişkilerine yansıyan pratik yönüyle ilişkilidir. Bir anlamda ahlakın tamamlayıcısıdır.
Adab-ı muaşeret kurallarının en güzelini Kur’ân-ı Kerîm ile birlikte insanlığa en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber’in hayatından alabiliriz.
Peygamber Efendimiz’in, nezaket ve inceliğin en güzel örneklerini ihtiva eden yaşantısı, adab-ı muaşeret kurallarının kaynağı olarak değerlendirilebilir.
Müslüman birey, Hz. Peygamber’in aile hayatından iş yaşantısına; sosyal ortamlardan özel ilişkilere kadar her türlü adab-ı muaşeret esasının örneklerini ihtiva eden yaşantısını örnek aldığı ölçüde ahlaklı ve edepli olabilir.
Bir toplulukta aynı statüde olan insanlardan bazıları çok sevilirken bazıları daha az sevilmektedir. Bunun nedeni, bu insanların gösterdikleri sevgi, terbiye, saygı ve nezaket seviyelerinin farklı olmasıdır. İnsanların sevilmesi, sayılması, aranılır olması nezaket kurallarını ne ölçüde bildiği ve ne kadarını uyguladığı ile alakalıdır.
Yunus Emre’nin de dediği gibi: “Gezdim Halep ile fiam’ı, eyledim ilmi talep,
Meğer ilim bir hiç imiş, illâ edep, illâ edep”…