“114 Yıl Öncede” Tedbir Alınmadığı İçin Sokak Köpekleri Acı Şekilde İtlaf Oldu
Gündemden hiç düşmeyen sokak köpekleri, aslında 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında da toplumu ikiye bölen, dönemin gazetelerinde çeşitli tartışmalara sebep olan meselelerden biriydi. Sokak köpeklerinin sayılarının aşırı artması sonucu kuduz başta olmak üzere birçok hastalık ve trafik meseleleri ortaya çıktı. 1910’da Sivri Ada (Hayırsız Ada)’ya sürülen 50 bine yakın köpek sıcaktan, susuzluktan ve açlıktan öldü.
Sokak köpekleri konusu Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında da sorun haline gelmişti. Osmanlı döneminde sokak köpeklerine karşı genellikle olumlu bakılırken zaman zaman da problemler yaşandı. Osmanlı Devleti döneminde Sokak köpekleri “Dilsüz Canavar” olarak adlandırılır, beslenmesi sevap sayılarak hakları Devlet eliyle korunur hatta onlara eziyet edenlere falaka cezası verilirdi.
Bu vakıa Batılı seyyahların bile dikkat ve hayretini çekmiş ve Kemalettin Kuzucu'nun Osmanlı arşiv belgeleri ve Batılı kaynaklara dayanan Kapı yayınları tarafından yayınlanmış 'İstanbul'un Sokak Köpekleri' isimli önemli bir araştırması olmuştur.
Osmanlı Döneminde Sokak köpeklerine karşı ilk belirgin tepki ise II. Mahmud (1808-1839) döneminde görüldü. Sokak köpeklerinden birinin İngiliz elçiliği çalışanını ısırması, sokak köpeklerini siyasi bir mesele haline getirdi. Ama ilk baştan beri bu sorun insanlar arasında görüş ayrılışlarına dönüştü zaman zaman köpekleri toplayan memurlar ile halk arasında kavgalar dahi çıktı. İşte II. Mahmud döneminde de bu vakıa üzerine gemilerle taşınan köpekler geminin yolda fırtına çıkmasından dolayı geri dönmesine sebep olmuş köpekleri gören halkın tekrar köpeklerin öldürüleceği düşüncesi ortaya çıkmış halkın baskısı ve ayaklanması sonucunda II. Mahmud bu düşüncesinden geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde de sokak köpekleri sorunları 1850'den sonra sokak hayvanlarının salgın hastalığa sebep oldukları, özellikle başıboş köpeklerin insanlara zarar vermesi yoğun bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Isırılma vakaları, kuduz sayısındaki artış sokak köpekleri ile ilgili iki farklı düşüncenin oluşmasına sebep oldu. Süreç içerisinde devlet tarafından müdahale edilecek bir meseleye dönüştü. Sultan Abdülaziz döneminde köpeklerin adaya nakli gerçekleştirildi. Ancak kısa bir süre sonra İstanbul'da çok büyük bir yangının çıkması, köpeklere yapılan eziyetin bir sonucu olarak düşünüldü ve kamuoyu baskısıyla köpekler geri getirildi.
Aslında aynı sorunlar Cumhuriyetin ilk dönemlerinde ise Abdullah Cevdet, koyunlarla köpekleri de kıyaslamaktaydı. Buna göre koyunların kesilip bir ticari bir gelir sağlanmasına rağmen sokaklarda hastalık yayan, insanlara saldıran köpeklerin neden korunduğu sorgulanmaktadır. Önde gelen isimler başıboş köpeklerin şehirde yarattığı problemlerle ilgili yazılar kaleme almışlardır. İnsan sağlığını tehdit etmesine rağmen köpeklerin savunulmasının garipliğine dikkat çemişti. İnsanları korumak için şehirlerin köpeksizleştirilme teşebbüsleriyle ilgili İslam tarihinden örnekler vererek düşüncelerini temellendirmeye çalışmıştı.
O dönemlerde de Sokak köpekleri önce bir adaya Sivri Ada (Hayırsız Ada)’ya toplandı Başlangıçta köpeklerin beslenmesi için plan yapılmış ve hava şartlarından dolayı adaya gidilemeyecek zamanlar için yiyecek deposu ve adada kalacak personel için lojman ve su için kuyu planlanmıştı. İlk zamanlarda adadaki köpeklere yiyecek götürüldü. Bura da tam etkin politikalar izlenmemesi sonucunda köpekler sıcaktan ve açlıktan ve pislikten dolayı aslen, zayıf köpeklerin güçlü köpekler tarafından su ve yiyeceklere yaklaşamaması gibi sebeplerden hepsi ölü olarak bulundu ve bu olaylar her zaman insanlar arasında görüş ayrıcalığına yol açarak kavgalara kadar ilerledi.
Bence günümüzde yapılması en muktedir olan şey bu olayların tekrarının yaşanmaması için barınakların genişletilmesi Veteriner kontrolleri altında olması Ötenazi denilen uyutma işleminin sadece Kuduz olan ve iyileşmesi mümkün olmayan hayvanlara uygulanmasıdır bu hem görüş ayrıcalığı sıkıntısını ortadan kaldıracak hem de günahsız hayvanların zarar görmemesine sebep olacaktır. İnsan yaratılan en değerli varlıktır lakin suçsuz yere hiçbir hayvanın öldürülmemesi de gerekmektedir.