Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Bir maniniz yoksa annemler size gelecek!

Bir maniniz yoksa annemler size gelecek!

Televizyon Nostaljisi denilince her kanalın sadece TRT 1 gösterdiği zamanlar ve üzeri dantel örtülü baş köşeye konulmuş, o yıllarda elektrik voltajı düştüğü için TV, buzdolabı ve radyo bozulmasın diye 220 volt sabitleyici regülatör takılı Nordmende, Philips, Schaup Lorenz ve Grundig gibi Alman markası siyah beyaz tüplü televizyon akla gelir, bir de çocukların komşuya gönderilip "bir maniniz yoksa annemler size misafirliğe gelecek" diye (1) komşu oturması için sormaya gönderdiğimiz zamanlar.!

Haberleri sunan merhum TRT efsane haber spikeri Can Akbel saçsız olduğu için espri yapılır, sunduğu güne bakış haberler programı pek moda idi ve Can'a bakış kel'e bakış diye esprisi vardı. İstiklal marşı ile akşam üzeri yaz kış saat 18'de tv açılır, yine istiklal marşı ve rap rap askeri bayrak töreni ile saat 24'de yayın biterdi.

omer-tokgoz-1.jpeg

Komşuya Türk filmi seyretmek için gidilir, Cumartesileri ise Cemile Kutgün'ün sunduğu müzik programı izlenilir, pazar sabahı ise mutlaka Kovboy filmi ve Red Kit seyredilirdi. Bazı diziler popülerdi, Bonanza, Avukatınız Petroçelli, Kaçak filmi Dr.Richard Kimbill acaip izlenirdi, sabah namazı canlı canlı ABD'den boksör Muhammed Ali Clay maçı izlemek için akraba veya daha yakın bir komşuya gidilirdi. Dallas, Flamingo Yolu, Köle İsaura, Yalan Rüzgarı acaip sükse yapmıştı, bir de Nöri Kantar ve ailesini anlatan dizi çok meşhurdu. Acaip kötü Ceyar, Baby, Suellen gibi fitne fücür gelinler hem yeni moda hem rol model ismi hem de kuaför saç modeli bile olmuştu. Yemek saati, yolculuklar bile dizi gününe ayarlanır olmuştu.

Antenler ise mübarek Kırıkkale mavzer tüfeği gibi çatıları kaplamıştı, karlı ekran modaydı, antenlere alüminyum tencere kapakları takılırdı, görüntüyü toplasın ve net olsun diye, çatıda yön bulunur, bir de sorulurdu görüntü geldi mi? diye? Epey üzücü kazalar da yaşanmıştır. Sık sık yayın kesilir necefli maşrapa çıkar uzun süre beklerdik ama yayın gelmezdi.

Ev düzeni Tv'ye göre idi, film, dizi ve maç anı önünden geçmek acaip kötü idi, Türk filmi oynarken melodramatik sahnelerde herkes elinde bir mendil veya gözü yaşlı seyreder idi, erişte keserken bile mahalleli hem TV seyreder hem işini yapardı, mahallede 2-3 kişide TV vardı, pahalıydı çünkü (sene 72-80 arası) TV için özel sehpa, dolaplar satın alındı, Konya Ereğli'den bir kesit olarak yansıttığım karede bir kaç raflı bir profil TV'lik var, Philips marka tuşlu radyo da henüz saltanatını koruyor ve TV'nin altına konulmuş.

Radyo deyince hoş o da TRT 1, TRT 2 ve Trt 3 yayını yapar, haber ve ajans verirdi, bol yurttan sesler korosundan bağlamalı koro çalardı, radyo tiyatrosu ve arkası yarın meşhurdu, radyo piyesi yani..! Türkü ve şarkı programlarında akustik enstrüman kullanılmaz, darbuka ve elektro kullanılmazdı, çünkü onlar sanat işi değil piyasa işi ve gazino tarzı idi. Arabesk veya fantazi müzik gibi halkın dinlediği müzikler ve plak yayınları ve popüler sanatçılar yasaktı, Orhan baba ancak yılbaşında bir kere canlı yayına çıkardı.

Nereden çıktı ise bir zamanlar yılbaşı gecesi saat 00.01'de ekranlara dansöz çıkması moda idi. En ünlüsü de Nesrin Topkapı idi, oysa bir yılın sona erdiği bir takvim gününde yapılması gereken şey bir muhasebe, arkada bırakılan yıla ilişkin eksileri ve artıları ele almak yerine bir tür vur patlasın, çal oynasın bohemliğinin topluma pompalanması pek akıl karı değil idi. İşin içinde bugünkü gözle ve bilgilerimle baktığımda nostaljiden ziyade 12 Eylül faşizmi tarafından ülkede tek kanallı TRT eliyle bir çok alanda olduğu gibi yegane kamu medyası ile kitlelere toplum mühendisliği uygulanmış ve 12 eylül bilinçli olarak toplumu, gençleri ve nesilleri apolitik bir kıskaca almıştır. Bazen de roman şarkıcı Kibariye 12 Eylül zamanı yılbaşı gecesi programında "kim bilir?" diye diye şarkı söyleyerek meşhur oldu mesela...

Radyoda yine de TV'ye göre esneklik vardı, transistörlü çanta ve el tipi delta marka radyolar herkesin elinde idi, stadyumlarda kulağında avuç içi radyo ile diğer maçları takip eden hasta futbol izleyenler olur idi. Radyoda kısa dalga da polis ve meteoroloji dinlenir, ayrıca Sofya, Budapeşte, Deutsche Welle, Londra'nın sesi BBC, Bayrak radyosundan ise Orhan Baba ve Ferdi ile İbrahim Tatlıses veya Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel plakları ve kasetleri dinlenir idi ama ses dalgalanır idi, hala dinleyen kaldı mı? bilmem...FM dalga radyo bandı radyoda var ancak tek kanallı TV gibi çalışmaz idi, hem ülkede hiç bir yayın yok hem de yasak idi, radyo kullanma vergisi ödenirdi, ortaokulda iken şimdi ki Meram Müftülük binasının orada telsiz vergisi ödeme kuyruğuna gitmiştim.

O yıllarda Türkiye tek sesli ve devlet güdümlü bir toplum idi, milletin ne dinleyeceğine TRT, ne spor yapacağına Gençlik spor, ne giyeceğine Sümerbank, hangi kültürü yapacağına Kültür bakanlığı vb. resmi devlet tek elden jakoben jakoben komuta eder idi. Günün anarşi olayları, suikastlar, Konya'da öldürülen öğretmenler, patlatılan bombalar , Lise düzeyine inen üzücü kardeş kavgası, sağ sol çatışmalarını da unutmamak gerek, nostalji tek yönlü değil yani, memleket de hem iyi şeyler hem kötü şeyler aynı anda gerçekleşip durmuştur vesselam.

omer-tokgoz-2.jpeg

Yazıma eşlik eden ve 1970'li yıllara örnek teşkil eden karede mutlu bir aile resmi var, dönemin her evde bulunan perde deseni hakim ve ilk tasarlanan kadife yüzlü çek-yat ve aç-yat modelinin ilk türü yer almış, bunlar üstten sandıklı kapaklı olur, üstten veya yana doğru açılır idi, henüz alt kısmına sandık ilave edilmemiş idi, Türk halkı bu model ile tahta sedir, divan ve metal somya modelinden kurtularak sade vatandaşın bir tür koltuklu ev modeli ve yer minderi 6 yastık/6 minderli oda stilinden de uzaklaşmaya başladığı yıllara denk gelir, koltuk ise hala lüks ve kara takım evlerde ve kalender ailelerde kullanılmayan bir nesnedir. Yerdeki Isparta işi halıyı da unutmamak lazım.

Latife bir yana her dönem kendi içinde özel ve güncel parametreler taşır, kutsal ve vazgeçilmez değildir, o günkü malzeme ve konjoktür ve insan ilişkileri o gün için ve o güne mahsus icat edilmemiştir. İnsan ilişkileri bağlamında " o günler başkaydı, samimiyet, dostluk ne kaa iyiydi, bet bereket vardı, söz senetti, konu komşu münasebeti iyiydi" gibi hasret ifadeleri ve özlemle bahsetmek ise epey bir moda olmakla birlikte bu anlamda " iyi, güzel ve sade " olan ne varsa bugün bunları niye yapmayalım? Veya yok ta onun için mi? millet ağlaşır durur, bilemedim...

Yokluk, fakirlik, garibanlık günleri ne ihlas ne makbul bir zaman dilimi değil ki? Bahçeli ve ayrık nizam kerpiç evlerde kalmadı değil mi? Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı diyenler güzel söylemiş. Çocuk oyunları da bir başka idi, evet öyle...Şimdi de öyle...

Tel dolap, maltız, gaz ocağı, elektrik ikide bir gittiği için Araplar veya Sedirlerde akşamları gaz lambası kullanmak marifet değil ki, o kadar meraklı iseniz tarihi geriye sarın ve birde salona soba kurun, 14.kata çıkarın baca da çekmez ama şansınıza deneyin bakalım, külle çamaşır yıkamak, tandırda ekmek yapmak, at arabasını hazır tutmak, bağ bahçe işlerini yapmak üzere sabah namazı davranın bakalım, bu işler için hem Gonya tabiriyle divringi erkek ve de hem kadın olmak lazım...

Eski çok mübarek değil, yeni de köksüz ve değersiz değil, her ikisinde de insanlık, hayat, saygı ve sevgiyi yaşatmak mümkün. Yoksa 50'li yaşları geçen herkes hem bir ayağı çukurda sağlık dertlerine düşüyor hem de bir felaket tellallığı yapar gibi "ahir zaman"a düştük diye maziden bahsedip duruyor.

Maziyi ve geçmiş ev yaşantımızı tabii ki bilelim ama tadında bırakmak ve 18.yy'da asker hastalığı (5) olarak İskandinavya ülkelerinde memleket hasreti çekme hastalığı olarak çıkan Latince kökenli "nostaljia" kavramı (2) ve psikolojik melankoli(3) hastalığına bugünlerde olduğu gibi galat-ı meşhur haliyle eskiyi sevmek, çocukluk günlerine özlem duyma gibi anlayıp yapışıp kalmamak lazım, Fizzy, YouTube vb. müzik kanalları bile 70/80/90'lı yıllar müzik olay listeleri yapıyor, bir ara müzik grubu dahi vardı.

O yüzden kifayet miktarı mazi ve geçmişle ilgilenmek gerekir, " Ninen Çarık Giyerdi, Unuttun mu? bunları" türkü sözünde olduğu gibi nereden gelip nereye gittiğimizi bilelim, yarınlara da emin ve güzel adımlarla iyi ve güzeli yaşamak ve yaşatmak üzere pozitif bakalım, gazeteci yazar Çetin Altan'in dediği gibi sürekli geçmişe övgü ve hasret ile bakıp karaları bağlayıp enseyi de karartmayalım...

Hülasa nostaljinin azı yarar, ortası karar, çoğu zarardır. (4) gerçeklikten kopmayan fazlaca nostaljiye ihtiyaç duymaz. Araba kullanırken sürekli dikiz aynasına bakarsanız önünüzü göremez ve kaza yaparsınız..!

Dünden yana bugün eksik olan ne peki denilirse : Günümüzde samimiyet ve güven eksik, bencillik fazla ancak insanların kemalat ve liyakatı olmadığı halde başkalarından saygınlık bekliyorlar, burunlarından kıl aldırmıyorlar, herkes koşturmaca peşinde, bir işte, bir yazlıkta, bir torun peşinde ama apartmana girince kimse kimseyi tanımıyor, çünkü eyvallahı yok... Oysa Erich From'un dediği gibi rezidans ev, lüks araba, makam, diploma, para pul, kolundaki fiyakalı kız/erkek veya Pierre Cardin ceket vs. sahibi olmak değil insan olmak (6) önemli ve Pir Sultan Abdal ne diyor: İnsan olmaya geldim, Tapduk Emre Yunus Emre'ye ne lazım diyor Himmet mi? Buğday mı? İkisi de lazım ama Yunus'ta şaşırmış önce buğday demiş, sonuçta insana himmet gerek, ufku yüce ama gani gönüllü insan olmak gerek. Bugün olmayan ve yokluğunu hissettiğimiz şey belki de bu sihirli formül olarak "olmak" fiilinde saklı..!

Kalın sağlıcakla!

Kaynak

1-https://www.kitapyurdu.com/kitap/bir-maniniz-yoksa-annemler-size-gelecek70li-yillarda-hayatimiz/74943.html

2-https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/641344-nostalji-hastaligi

3-https://www.sabriburhanoglu.com/nostalji-ve-psikiyatri.

4-https://www.lacivertdergi.com/dosya/2019/09/23/gerceklikten-kopmayan-nostaljiye-ihtiyac-duymaz

5- Nostalji nedir? Bu terim ilk kez İsviçreli bilim adamı Johannes Hoffer tarafından 1688 yılında icat edildi, ve bundan sonraki yıllar boyunca nostalji, bir rahatsızlık olarak kabul edildi. Hoffer nostaljiyi “Özünde şeytani sebepler bulunan nörolojik bir hastalık” olarak açıklıyordu

https://businessht.bloomberght.com/guncel/haber/1173551-insanlar-neden-nostaljik-hisseder

6- Eğer insan yalnızca "sahip olduğu" şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilemeyecektir. Böylece yaşamı yanlış kurmanın sonucunda ortaya yenilmiş, moralsiz, yıkık ve acınacak bir insan çıkar...

https://www.dr.com.tr/Kitap/Sahip-Olmak-ya-da-Olmak/Erich-Fromm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi
SON YAZILAR