Zümrüt Faciasının Üzerinden 9 Yıl Geçmiş
Konya’nın Kurtuluş Savaşı sonrası gördüğü en büyük felaket nedir? Sorusuna, herhalde tereddütsüz verilecek yanıt Zümrüt Faciasıdır. Tam 92 kişinin hayatını kaybettiği ve 30 kişinin de yaralandığı Zümrüt Apartmanı Faciasının 9. seneyi devriyesindeyiz. Aslında normalde Cumartesi günü Zümrüt Faciası anılacak ama ben, “şimdiden hatırlatayım, Konyalımız hatırlasın, gündemimize bu konu girsin” diye, düşündüğüm için biraz erken yazıyorum. Bir nevi ahde vefa yapıyorum.
Birkaç açıdan konuyu gündeme getirmek gerekiyor. Bir taraftan inşaat kalitemiz ve para kazanmak ile insana hizmet arasındaki rahmet ya da gazabı anlamak açısından önemli. Bu şehirde yıllarca yapılan inşaatlarda insan öncelenmedi. Hem de birçoğu dindarız diye geçinen insanlar, inşaat yapmak yerine felaket duvarları ördüler, tabi hepsi Huzuru İlahi de hesaplarını verecekler ama keşke sistemimiz bu dünyada da bu hokkabazların hesaplarını sorsaydı.
Öbür taraftan ise belediyelerin inşaatlardaki kontrolleri adam gibi yapmadığı ortaya çıktı. Aslında biliniyordu ama o dönemde böylece net bir şekilde ruhsat verilen binaların aslında ölüm mahalleri olduğu görülmüş oldu. Konya’daki inşaat sektörü ve belediyelerin kontrolleri adam gibi yapma açısından bakarsak Zümrüt Konya için milat olmuştur. Zümrüt sonrası yapılan binalar güvenli olarak kabul ediliyor genel olarak. Tabi belediyelerin kontrolleri artırarak sürdürmesinin de önemi anlaşılmış oldu.
Ve tabi büyük Acı boyutu… O yıl doğan çocuklar bugün 9 yaşında, o gün vefat edenlerin belki birçoğu unutuldu, belki birçoğu hala yüreklerde yangın olarak duruyor. O yıllarda yaşanan dramı bir diş Hekimi Ablamız Sakine Akça Hanım Efendi “Elveda Ankara” isimli kitapta yazmıştı. İnanınız kitabı ağlaya ağlaya okumuştum. Hala bu acıyı yüreğimden atamadım. Sakine Hanım Efendinin kitabında bahsettiği o felakette hayatını kaybeden bir küçük çocuk vardır. Musalla Mezarlığında resim yapmış ölmeden önce ve adeta ölümünün resmini yapmış…
O felaket çok büyük acılara, tahribatlara neden oldu. O mahalleden ben yıllarca geçemedim, Aydınlık Evler Mahallesinden geçen 53 Numaralı belediye otobüsüne yıllarca binmedim. Görmek istemedim, bakamadım. Bize sesleniyor o felakette hayatını kaybeden ismini bildiğimiz ya da bilmediğimiz 92 can, 92 yürek, 92 melek…
Ölümleri okumak nasıl zordu. Koray Candan, Süleyman Karaca, Ben, Nurettin Bay ve Mustafa Tatlısu ekrandan günlerce yayın yapmıştık. Zannediyorum Kon TV’nin Konya ile bütünleşmesinde bu acıların ekranlardan samimi bir şekilde paylaşılmasının etkisi vardı. O günler benim için en acı ve fakat en onurlu hatıralardan birisi olarak kaldı.
O zaman meşhur bir müteahhit vardı, eşi hanımefendi beni aramıştı, ne kadar üzüntülüydüler ve bana eşinin durumunu anlatmıştı.
Tabi ben ekrandan onu da anlatmıştım, sakin olunması gerektiğini, mahkemenin, bilirkişinin verdiği kararlara, sonuçlara göre hareket edilmesi gerektiğini anlatmıştım. Konya vakar davranmıştı. Acılarını herkes soylu bir şekilde yaşadı. Çoğu insan (Belediyenin yüzde yüz kusuru olduğuna inanan bir insanım) belediyeyi mahkemeye bile vermedi. Tevekkel Allah dedi, geçti.
Konya’mız evliyası bol, enbiyası bol, yerin alta da zengin üstüde Maşa Allah. Rabbimiz bu şehre felaket vermez Elhamdülillah. Ama işte zümrüt yaşandı, hırsın, kontrolsüzlüğün, tabiatı hafife almanın, yanlış yapılaşmanın bedeli olarak 92 can aldı.
Hala zümrüt binasının yerine hiç bir şey yapılmadı. En azından bir fatiha istenecek vefat edenlerin ismi olan küçük bir anıt yapılabilir miydi oraya? Elbette acılar unutulmalıdır ama ölülerimizin ardından da fatiha okumamız ve geçmişten ders almamız gerekmez mi? “Burada 02.02.2004 tarihinde, bayramın ikinci gününde Konya’nın tarihinde gördüğü en büyük felaketlerden birisi yaşanmıştır. Şu isimler burada şehit oldu, Allah Rahmet Eylesin” dense kötü mü olur. Bizde rahmetle ve fatihalarla anıyoruz, hepsinin mekânları Nur olsun. Rabbimiz, Konya’mızı, insanlığı her türlü felaketten, dünyanın şerrinden korusun.