Zekâtın Önemine Dair
Ülkemiz son yüzyılın en büyük deprem felaketini yaşadı. 10 ilimize çok ağır bir şekilde vuran depremin yaralarını sarmak ve bir an önce toparlanmak için 15 Şubat akşamı tüm televizyon ve radyo kanallarında canlı yayınlanan "Türkiye Tek Yürek" ismiyle bir bağış programı yapıldı. Birçok ünlü iş adamı, sanatçı ve siyasilerin yanı sıra halkımız da sms atarak yardım kampanyasına katıldı.
Yaklaşık 8 saat süren yayında toplamda 115 milyar 146 milyon 528 bin TL bağış toplandı.
Depremden bu yana bölgeye gönderilen yardımlar ve yapılan bağışların yanı sıra bir gecede bu kadar büyük bir meblağın toplanması hepimizin yüzünü güldürdü.
Efendimizin (sav)'in: "Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar." hadisi şerifinde buyurduğu gibi, 10 ili vuran depremin acısı, bütün milletimizi ve ümmetimizi sardı.
Bu acıyla toplumda hiç olmadığı kadar dayanışma oldu. Birlik ve beraberlik duyguları öne çıktı.
Özellikle zengin iş adamlarının yüklü bağışlar yapması hepimizi çok mutlu ederken, dinimizin şartlarından biri olan zekâtı ve toplumsal hayattaki önemini bizlere yeniden hatırlattı.
Bir çoğumuz programı izlerken aynı his ve düşünceyle: "Her Müslüman düzenli olarak zekâtını verse, toplumda yoksulluk kalmazdı" diyerek izledik sanırım.
Dinimizde farz olan zekat ibadeti düzene oturursa, hayatın nasıl güzelleşeceğine bir geceliğine şahit olmuş olduk.
Allah tarafından insanlar üzerine zorunlu kılınan yani farz bir ibadet olan zekât, mal ve mülk sahibi olan tüm müminlerin boynunun borcudur. Cenabı Allah Kur'anı Kerim'de:
"Ey Muhammed! Onların mallarından sadaka (zekât) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.' buyuruyor. Eğer insan zekât verirse günahlardan temizlenecek." buyurmuştur.
Bu konuda Müslümanların görevini yapması halinde ihtiyaç sahiplerinin refaha ereceğine hiç şüphe yok. Bunun İslam tarihinde yaşanmış birçok örneği vardır:
"Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz (sav,) Muaz bin Cebel'i Yemen'e gönderiyor. Ona Yemen'de zekât toplamasını ve toplanan zekâtı fakirlere dağıtmasını emrediyor. Muaz bin Cebel bu vazifeyi yerine getiriyor.
Hz. Ömer devrinde Muaz bin Cebel, bir miktar zekât parasını Hz. Ömer'e gönderiyor. Hz. Ömer çok kızarak, 'Biz seni vergi toplayasın diye Yemen'e göndermedik. Zenginlerden zekâtı alıp, fakirlere dağıtasın diye gönderdik.' deyince Muaz bin Cebel de 'Ey Ömer, Yemen'de fakir kalmadığı için o zekât paralarını Medine'ye gönderdim.' diye cevap veriyor."
Görüldüğü gibi çare İslam'da. İçinde bulunduğumuz karanlıktan aydınlığa çıkabilmek için İslam'ın çizdiği yolda yürümek zorundayız.