Yükseköğretimde kemiyete dair başarı tamam, sıra keyfiyette…
Cumhurbaşkanımızın Yükseköğretim Akademik Açılış Töreninde yaptığı konuşma ve ardından bir hafta sonra İbn Haldun Üniversitesi Akademik Açılış Töreninde yaptığı konuşma eğitim kamuoyunda büyük bir tartışma başlattı.
Cumhurbaşkanımız özetle;
‘Milletimizin desteği ile sözümüzü tuttuk ve Türkiye'nin 81 ilinin tamamında üniversite kurulmasını sağladık. Bugün ülkede faaliyet gösteren toplam 207 kamu ve vakıf üniversitesinin, 176 bin akademik personeliyle, 8 milyon 267 bin öğrenciye eğitim-öğretim vermektedir. Üniversitelerin kontenjanlarının artması ile giriş sınavlarındaki yığılmanın önüne geçtik.’ Dedi, Ardından ‘Güçlü Türkiye’ vizyonu için Yükseköğretimden beklentilerini ifade etti. Özelikle İbn Haldun Üniversitesi açılışındaki konuşmasında kültürel iktidar, fikri iktidar kavramları çerçevesinde üniversitelerden daha nitelikli çalışmalar beklediğini, bu alanda istediği başarının gerçekleşmediği tesbiti üzerinden yeni hedef tanımlamalarında bulundu. Esasında Yükseköğretim Bürokrasisine yönelik ev ödevlerini içeren talimatları, manipülasyon ustaları yükseköğretimde bir başarısızlık algısı olarak topluma yedirmeyi başardılar.
Algı böyle peki gerçek…
Öncelikle Yükseköğretimimize dair bazı sayısal verileri paylaşmak istiyorum;
Yükseköğretim Kanunun çıktığı 1982 yılında Türkiye’de 27 üniversite var iken bugün 207 üniversitemiz var.
1982’de 150 Bin üniversite öğrencimiz varken bugün 8 milyon öğrencimiz var.
1982’de 15-16 Bin akademisyenimiz var iken bugün 175 Bini aşkın akademisyenimiz var.
1982’de çağ nüfusunun ancak % 6’sı yükseköğretim hizmeti alabiliyor iken 2002’de yükseköğretimden yararlanma oranı açıköğretim hariç %20’ler seviyesinde açıköğretim dahil % 24’ler civarındadır, bugün ise açıköğretim hariç % 45’i aşkın öğrencimiz yükseköğretim alabiliyor. Açıköğretimi dahil ettiğimizde çağ nüfusunun tamamı yükseköğretimden yararlanabiliyor. Dünya ortalamasının %33 olduğunu düşündüğümüzde çağ nüfusunun tamamının yükseköğretimden yararlanması destansı bir başarıdır.
Bu veriler çerçevesinde yükseköğretime ulaşabilirlik noktasında, Türkiye dünya ortalamasının çok üzerinde ve talep eden herkese yükseköğretim hizmeti sunabilir durumda. Bu nedenle yükseköğretime giriş sınavları anlam değiştirmiş, yükseköğretime giriş sınavı giriş sınavı olmaktan çıkmış, hangi yükseköğretim kurumunda eğitim görüleceğini belirleyen bir sınava dönüşmüştür.
Cumhurbaşkanımızın yükseköğretime ulaşmadaki başarıyı vurgularken, sayısal başarıyı vurgularken aynı başarının yükseköğretimin niteliğinde gösterilmemiş olduğunu ifade etmesi bir başarısızlık cümlesi değil daha çok kemiyette sağlanmış olan başarının önümüzdeki dönemde keyfiyette de gösterilmesi gerektiğine dair yükseköğretimin karar vericilerine yönelik bir hedefleme stratejisidir.
‘Üniversitelerimiz eskiden kaliteli idi şimdi kalitesiz.’ yargısı gerçekliği olmayan, toplumsal mühendislik çalışması ile üretilmiş bir algıdır. Yükseköğretimin niteliğine dair başarı sıramız ölçeğine göre değişmekle beraber on yıllardır 20-25'li sıralar civarındadır. Ekonomi büyüklüğünde sıramızın 17-20. sıralar olduğu düşünüldüğünde akademimizin dünya ligindeki sırasının makul olduğu söylenebilir. Cumhurbaşkanımızın ifade etmeye çalıştığı nokta, bu sıranın yükseltilmesi ile ilgili olarak keyfiyet bağlamında, üniversite eğitiminin niteliği bağlamında yapılması gerekenlere dairdir.
Yükseköğretime dair ihtisas üniversiteleri, tematik üniversiteler, araştırma üniversiteleri atıflar, yayın kalitesini yükseltilmesi, üniversite-sanayi işbirliği, üniversitenin bilgi üretme kapasitesinin geliştirilmesi için önerilerde bulunan, karar alıcılara rehberlik yapan, zaman zaman da en sert eleştirileri yapan Türkiye’nin en büyük STK’sının şube başkanı olarak söylüyorum ki;
Türkiye'nin yükseköğretime ulaşma problemi kalmadığına göre yükseköğretimdeki yapısal reformları başararak Dünya Bilim Ligindeki 20-25 bandındaki sıralamamızın hızlı bir şekilde önce 15-20 bandına ardından da 10-15 bandına yükseltilmesi mümkündür. Dünya Biliminde Süper Lige yükselmemiz gerekmektedir. Bunu başarabiliriz.
Yükseköğretime ulaşılabilirlik noktasında destansı bir başarıya imza atan Türkiye, yükseköğretimin niteliği noktasında da benzer bir başarıya imza atabilir. Kemiyetteki başarı keyfiyette de tekrarlanabilir.