Şenol Metin
Şenol Metin Yönetişim iyidir…

Yönetişim iyidir…

Yönetişim, yönetiminin yeni bir kavramı olarak katılımcı yönetim anlayışını ifade etmektedir.  Ancak bu kavram henüz kamu yönetiminin gündemine retorik düzeyinde de olsa girmemiştir. Üniversiteler ise kamunun en muhafazakar yapısı olarak henüz iyi yönetim uygulamaları diyebileceğimiz anlayışın bile çok uzağındadır.  Tabi burada muhafazakarlığı, statükoculuk olarak düşünmek gerektiğini söylememize gerek yoktur sanırım.

Hiyerarşinin egemen olduğu ilişkiler ağı ile,

Tek kişiye indirgenmiş karar yetkisi ile,

Filtre edilmiş bilgiye mahkum yönetim anlayışı ile,

İşlevleri, araçları ve performans sistematiği  kompleksleşmiş  21. Yüzyılın kurumlarını yönetmek mümkün değildir. Yönetse bile bu yönetimin aldığı kararların sadece uygulayıcıların değil, tepe yöneticiye en yakın yöneticilerin bile benimsemediği onlarca karar alma durumunda kalan bir kurumun amaçlarına ulaşması, başarılı olması mümkün değildir.

2012 yılında zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkması, kesintisiz eğitimin kesintili eğitime dönüşmesi sonrasında yeni sistemi, eğitim camiasına anlatmak için Milli Eğitim Bakanlığı illerde programlar yapmıştı. Konya’ya da bir müsteşar yardımcısı gelmişti. Yeni sistemi anlatırken anlatımındaki çelişkiyi farkeden bir eğitimcinin sorusuna ‘Biz de bu sistemin doğru olmadığını düşünüyoruz, ama gönderdiler işte size anlatıyoruz.’ Demişti.

Evet, alınan kararları içselleştirmeyen bir yönetimin başarılı olma şansı yoktur. Bir kararın içselleştirilmesinde en önemli faktör ise katılımcı yönetim anlayışıdır.

Üniversitelerimizde kararlara katılım için senato gibi, akademik kurul gibi kurullar olsa da bu kurulların hemen hemen bütün üyeleri rektör tarafından atanan yöneticilerden oluşmaktadır. Rektörün hiyerarşik amiri olduğu bir kuruldan ‘barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar.’  hikmeti tezahür etmeyecektir. Bir senatörün ‘Biz senatoda rektöre bakarız, nasıl karar almak istediğini çözmeye çalışırız, Ve Rektörün kuracağı cümleyi rektörden önce kurarız.’ sözü sanırım,  bu kurulların karara esas zihin dünyasını deşifre eden yeterli bir örnektir.

Bu nedenle yönetişime çok çok uzakta olan üniversite yönetim aklı, bu kurulları çoğulculaştırarak bir adım atabilir. İlk adım rektörün hiyerarşik amiri olmadığı aktörlerin bu kurullara dahil edilmesidir. Peki kimler olabilir?

İlk olarak üniversitenin akademik ve idari personelinin temsilcisi sendikalardan bu kurullara temsilci göndermeleri mutlaka istenmelidir. Başka;

Şehrin bileşenlerinden sanayi odası, ticaret odası, esnaf odaları, belediye meclisinden, emekli üniversite çalışanlarından, üniversite mezun derneklerinden temsilciler çağrılabilir. Böylece çoğulculaşan kurullarda kısmi bir musademe-i efkar üretilebilir. Ama asıl yapılması gereken yönetişimin bir zihniyet olarak içselleştirilmesi…

Yönetişim;

Kamu yönetimimizde yönetişim diyebileceğimiz uygulamalar ya disiplin kurullarında olduğu gibi kurula katılma şeklinde ya da Kurum İdari Kurulunda olduğu gibi yönetim ile yetkili sendika arasında ikili müzakere mekanizması olarak tezahür etmektedir.

Her iki yöntemin de etkili olma potansiyeli olsa da;

Disiplin Kurullarındaki yöntemde, kurula katılan sendika temsilcisinin  çoğu teknik, hukuki boyuttaki anlatımları vicdanlarda makes bulsa da bu kurulun kararlarına yansımamaktadır. Katıldığım bir disiplin kurulunda kurul üyelerinden birisinin ‘Hocam, evet haklısınız ama ceza vermek zorundayız, siz konuyu rektör hoca ile paylaşın, sorunu oradan çözün.’ akıl vermesinde kendisini bulan kurul üyelerinin vicdanlarının sesi ile amirinin sesi arasında tercihini amirinin sesinden yana koyması, hakikate kulaklarını tıkaması, işimizin çok zor olduğunu göstermektedir.

Kurum İdari Kurullarındaki yöntemde ise yönetim kendisini savunma psikolojisine hapsetmekte, itiraz edilemeyecek çok makul önerileri ise ya ‘biz niye akıl edemedik!’ hayıflanmasını maskelemek için ‘YÖK, bunu yazıya dönüştürsün.’ savunmasında sorumluluk almaktan kaçınmaktadır.

Bir diğer savunma mekanizması ise üniversitede klanlaşmış yapılarla mücadele etmeye cesaret edilemediği için ‘böyle gelmiş, böyle gider’ teslimiyetinde ve kolaycılığında 4 yılın  geçmesi beklenmektedir.

 

Bir takdir;

Konya Üniversitelerin yetkili sendikası olarak Konya’mızdaki her 3 üniversitede de Kurum İdari Kurullarını yapıyoruz. Konya üniversiteleri bu alanda örnektir. Bugün itibarı ile her 3 üniversitemizde de 2022 yılının ilk Kurum İdari Kurullarını yaptık. Oldukça verimli geçen, kurula katkı sunan, işlevsel kılan üniversitelerimizin  yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum.

          

4688 Sayılı  Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile tesis edilen Kurum İdari Kurulu, kamu görevlilerinin çalışma yaşamına dair sorunlarının kurum üst yönetimine iletimi noktasında önemli işleve sahiptir. Bu Kurul, üniversitelerimizin çalışma yaşamına dair pek çok sorununun çözümü için etkili bir araçtır. Bununla birlikte mutabakatlandırılmış bazı kararlarının uygulanmasında sorunların bulunduğu da biliyoruz. Kurum İdari Kurulu Kararlarının icrai niteliği büyük oranda üniversite yönetimlerinin attığı imzanın arkasında durmasına dair ahlaki sorumlulukla sınırlı. Bir de bizim etki kapasitemizle…

Son söz yerine;

Sendikalarla çözüm ortaklığı, paydaşlık ilişki modelini kurumlarımız içselleştirmelidir. Bu kurumlarımızın doğru karar alma kapasitesini arttıracaktır. Hem de olası yanlış kararların maliyetini sendikalar da üstleneceği için tahammülü mümkün olacaktır. Eğer çözüm ortaklığı, paydaşlık ilişki modeli geliştirilemezse sendikalar için Baskı modeli tek seçenek kalır ki, bu durumda kurumlarımız hem yanlış kararın maliyetini hem de yanlış karardan dönüşün maliyetini üstlenmek zorunda kalır. Baskı modelinin süreç içinde çatışma modeline dönüşme potansiyeli de mevcuttur. Yani;

Yönetişim iyidir…

Rakip olmaktansa partner olmak iyidir.

Hasım olmaktansa hısım olmak iyidir.

Hısımlar da birbirinin hatalarını söylerler.

           

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenol Metin Arşivi