YENİ DÜNYA DÜZENİ!
Yeni Dünya Düzeni söylemiyle başlayan ve içinde bulunduğumuz coğrafyayı hedef alan bir proje yürütülmekte. Bunu görmek için uluslar arası ilişkiler uzmanı olmaya gerek yok. 100 sene önce Devleti Aliyye’yi tarih sahnesinden silmeye çalışanlar aynı şekilde bir asırdır toparlanmaya çalışan İslam Coğrafyasını yeniden parçalama ve kendilerine mahkum bir hale getirme çabasındalar.
Batı uzun süre coğrafyamızı paylaşma planları yaptı. Son olarak nihai anlaşma olmaması üzerine 1. Dünya Savaşı ile paylaşım nihayete erdirildi. Bugünkü sınırlar çizildi. 1. Dünya Savaşı ile sona erdirilen Osmanlı/İslam birliği bir asırdır sürekli baskı altında tutularak yeniden toparlanması engellendi. Bu yapılırken her türlü müdahale meşru kabul edildi. İslam coğrafyası büyük devletlerin sömürge, nüfuz ve pazar sahası olarak paylaşıldı. Ata Yurdumuz Orta Asya, Kafkaslara kadar Rusya’ya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika İngiltere-Fransa öncülüğünde bugünkü AB’ye, Balkanlar tam bir keşmekeş halinde bırakılarak Alman-Rus yahut Katolik-Ortodoks güç mücadelesine sahne oldu. Tek ortak amaç ve metod Müslüman ahalinin öldürülmesi ve sömürgeleştirilmesiydi. Batı dünyası üzerimize her türlü güçle saldırdılar. Sadece askeri ve ekonomik güçleriyle değil bunun yanında kültürleriyle, dilleriyle, kendi tanımladıkları kavramları zorla kabul ettirme güçleriyle coğrafyamızı tarumar ettiler. Sonuna kadar çarpıştık ama kaybettik.
Bu mücadelenin ve saldırının merkez üssü Osmanlı’nın merkezi sonrasında varisi olan Türkiye’ydi. Türkiye resmi olarak sömürge olmadı, ama en büyük baskıya maruz kalan ülke Türkiye oldu. Herkes bu coğrafyayı derleyip toparlayacak gücün Türkiye olduğunu bilmekte. Türk milleti 1000 sene İslam’ın önce kılıcı sonra kalkanı olmuştur.
Aradan geçen bir asırdan sonra Türkiye öncülüğünde İslam coğrafyası bir toparlanma ve yeniden doğuş süreci yaşamakta. Bugün yaşadığımız sancıların temel sebebi Türkiye öncülüğünde bu coğrafyanın yeniden tarih sahnesine kurucu bir rol üstlenmesine engel olmak en azından tehir etmek için yapılan mücadelelerden kaynaklanmaktadır. Bu arada Batı’nın yeni gücü olan ABD de kendince haklı olarak gücüne orantılı sömürgeden pay talep etmekte ve bu payını arttırmak için de coğrafyamızı ateşe vermektedir.
Türkiye kadim devlet aklı ve milletinin feraseti ile oynan oyunları görmekte ve bu sıkıntılı dönemden herhangi bir belaya bulaşmadan, hem kendinin hem de bölgesinin sorunlarını çözmeye çalışmakta. Türkiye’nin Kürt sorununu çözme konusunda büyük bir gayret göstermesi de Süleyman Şah türbesinin nakli de bundan dolayı. Hem sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz hem de bizi bulaştırmaya çalıştıkları belalardan uzak durmaya. Kapatmadığımız her yara bizi sıkıntıya sokmaya aday.
21. Asra Kürt sorununu çözmüş başka bir ifadeyle kendi evinin önünü süpürmüş artık mahallenin temizliğini yapmaya çalışan bir Türkiye olma gayretindeyiz. Türkiye’nin kendi kararlarını kendi alıp uygulayabilmesi için içeride güçlü bir iradeye ihtiyacı var. Bugün ülkenin güçlü iradesinin sakatlanmaya çalışılması sadece Erdoğan’dan hoşlanmamanın çok ötesinde anlamlar içermekte. Bu saldırıların başarılı olması halinde bu ülke ve bu bölge belki bir asır daha Batı’ya karşı durabilecek, kaynaklarının sömürülmesine engel olacak, insanının ölmesini değil yaşamasını sağlayacak bir güç haline gelemeyecektir.
İslam’ın 1000 sene önce kılıcı sonra kalkanı olan bu millet yine ümmetin kalkanı rolünü ifa etmekte ve yeniden İslam’ın kılıcı olmak için büyük bir gayret göstermekte. Bu milletin bu kutlu yürüyüşüne kim -ister mezhebi ve etnik hassasiyetleri ister küçük iktidar hevesiyle- engel olmaya çalışırsa tarih onları affetmeyecektir.