Seyfullah Koyuncu
Seyfullah Koyuncu Ya öğretmenler Türkçe bilmiyorsa?

Ya öğretmenler Türkçe bilmiyorsa?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın, güncel hali yakında yayımlanması beklenen Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde devrim niteliğinde değişiklikler var.

Onlardan biri de şu: Ortaokullarda yıl sonu Türkçe dersi ortalaması 70’in altında olan öğrenci sınıf geçemeyecek.

İkinci karar ise: 2024-2025 eğitim öğretim yılından itibaren 1. sınıf kayıtları doğrudan e-okula işlendikten sonra sınıf ve şube listeleri sistem tarafından otomatik olarak belirlenecek. Bu kararın, velilerin öğretmen ve şube seçme gibi taleplerinin engellenmesi açısından isabetli olacağını düşünüyorum.

MEB’in bu çalışmalarının etkili olup olmayacağını 3 çerçevede değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum.

Eğitim öğretim deyince velileri ayrı, öğrencileri ayrı, öğretmenleri ayrı değerlendirmek gerekir.

Benim öğrenci olduğum yıllarda veliler öğretmenlere çocukları için ‘eti senin kemiği de senin’ hocam derlerdi. Bu tutumun elbette doğru olduğunu düşünmüyorum ancak öğretmenlere veliler çok güvenirdi. Bu yaklaşımın sebebi öğretmene duyulan saygı ve güvendendi.

Günümüzde ise veliler çocuklarını eğitemedikleri gibi bir de öğretmene akıl vermeye çalışıyorlar. Çocuklarını kayıt yaptırırken ben uzman öğretmen istiyorum diyorlar. Uzmanlığın ne olduğunu bilmeden…

Milli Eğitim’in kayıtları elektronik ortamdan alıp otomatik sistem oluşturmasının bu durumun önüne geçeceğine inanıyorum.

Öğrenciler açısından bu durumu değerlendirdiğimizde ise gün geçtikçe zeka seviyesinin artmasına rağmen bunu kullanabilen öğrenci sayısı azınlıkta kalıyor maalesef. Önceden öğrenciler okula severek giderdi, bir dersi yapamazlarsa diğer bir dersi çok severlerdi. Ancak şimdi çocuklar okula zorla gidiyorlar. Öğrenciler okula gitmenin sorumluluğunu bilirlerdi. Okumak istemeyen öğrenciler ailesine büyük destek olurlardı. Derste iyi olmasalar bile aile işlerinde iyi olurlardı. Günümüzdeki çocuklar ne okulda ne de evde başarılı. Okulu ve okumayı sevmeden başarıya ulaşmanın mümkün olmadığı gibi çalışmadan ve üretmeden de para kazanmanın mümkün olmadığını çocuklara iyi anlatmamız gerek.

Gelelim üçüncü ve en önemli etmen olan öğretmenlere!

Ben öğrenciyken sırf öğretmeni sevdiğimiz için bile okula giderdik. Okulu sevmemizin sebeplerinden biri de öğretmenlerimizdi. Öğretmen olabilmek gönül işidir elbette, bunun maddi karşılığı var ancak öğretmen işini sevmeden yaparsa eğitim niteliksiz hale gelir. Bence ülkemizdeki en büyük sorunlardan birisi de bu dur. Öğretmenlik değil de bankamatik memurluğu yapanların, eğitim sistemimizin bu hale gelmesinde emeği çoktur…

Günümüzde öğretmenler çok memnuniyetsiz, öğretmenler odası adeta şikayet odası olmuş durumda. Öğretmenler sürekli bir şeylerden şikayetçi; yol masrafları, veli tutumları, öğrenciden olumlu dönüt alamama vs. Ama öğretmen olmak şartlar ne olursa olsun mesleğini en iyi şekilde yapabilmektir.

Yeni kararlarla Türkçe bilmeyen öğrenci sınıfını geçemeyecek, Evet, bu devrim niteliğinde bir karar ancak öğretmenler bunun hakkını verebilecek mi?

Ben bu konuda ne yazık ki çok iyimser değilim.

Öğretmenlerin sürekli kendini yenilemesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki aldığı parayı hak eden öğretmen sayısı çok fazla değil…

Öğretmen çabalarsa öğrenci de çabalar. Bunu bütün öğretmenler kabul etmeli. Şartlar ne olursa olsun herkes elini taşın altına koymalı.

Öğretmenlerden bahsetmişken idarecilerden de bahsetmeden geçemeyeceğim. İdarecilere büyük görev düşmekte. Bir idarecinin asıl hedefi okul başarısı olmalı ama görüyoruz ki idarecilerimiz günü kurtarma peşinde. Öğrenci vukuatı, veli şikayeti, öğretmen şikayeti olmasın kafi, derdindeler maalesef. Öğretmenler odasını da idare eden idareciler, öğretmenlerini görmeli, gereken önlemleri almalıdır diye düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyfullah Koyuncu Arşivi