Hatice Dursun
Hatice Dursun Vatan sevgisi ve güzel ahlak…

Vatan sevgisi ve güzel ahlak…

Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız, her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanarak gelecek nesillere devredilmek üzere bizlere emanet edilmiştir.

Emanet, İslamî ve insânî bir özellik olup, insana sorumluluk yükler.

Şüphesiz bizlerin de bu vatana karşı görevi; vatanın müdâfaası, milli birlik ve beraberliğin temini, ülkemizin çağdaş devletler seviyesine ulaşması için gereken gayreti göstermektir.

Vatanımıza olan sevgi ve bağlılığımızı, üzerimize düşen bu sorumlulukları kusursuz olarak yerine getirdiğimiz zaman göstermiş oluruz.

Yüce dinimiz, vatana ve vatan sevgisine çok büyük önem vermiş, ecdâdımız da bundan hareketle; “Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz.” diyerek bu duyguyu en güzel şekilde ifade etmiştir.

Dinimiz İslam’ın güzel ahlakını prensip edinenler, vatanımıza karşı görevlerini de tam olarak yerine getirirler.

Ülkemizi zayıflatıp düşmanın işine yarayacak davranışlardan sakınır, birlik ve dirliğimizi bozacak her şeyden uzak dururlar.   

Anarşi ve terör gibi toplum huzurunu bozan anlayış ve davranışlardan şiddetle kaçınırlar.

Kanunlar nazarında yasak olan bu gibi hallerin, Allah katında da büyük bir günah olduğu şuuruyla hareket ederler.

Vatan savunması için çağrıldığında ibadet şevki içerisinde asker ocağına giderler.

Kamu ve kul hakkı yenilmesinin ne denli bir günah olduğunu idrak ederler.

Tüyü bitmemiş yetim hakkını yemenin vebali altında ezilmekten korkarlar.

Vatandaşlık görevlerini en güzel şekilde ifa ederler.

Tarih sahnesinden silinip giden milletler; düşmanları güçlü olduğu için değil, millî ve manevî değerlerini yitirdikleri için yok olup gitmişlerdir.

Gereksiz çekişmeler, farklılıkların tefrikaya dönüşmesi, kardeşlik duygularının azalıp kavgaların çoğalması, insanların birbirlerine olan güvenlerinin tamamen yok olup gitmesi, kendilerine olan özgüvenlerini yitirip başkalarını taklit etmeleri, zayıf ve güçsüz düşmelerine neden olmuştur.

…..

Dinimizin amaçlarından biri de, ahlaklı insanlardan meydana gelen bir toplum oluşturmaktır.

Yüce Allah bu amacın gerçekleşmesi için, iyi ve güzel şeyleri emir ve tavsiye etmiş, kötü ve çirkin şeylerden de uzak durulmasını istemiştir.

Cenâb-ı Hakka inancımızın ve kulluğumuzun meyvesi de güzel ahlaktır.

Nitekim Yüce Rabbimiz, kulluğu ile hepimize en güzel örnek olan sevgili elçisini; “Şüphesiz sen üstün bir ahlak sahibisin.” buyurarak övmüştür.

İslam’ın ahlak ilkeleriyle, insanın fıtratında var olan ahlakî duyarlılık, birbirinden farklı değildir.

İnsanı yaratan Allah, ona iyi ve kötüyü ayırt edebilecek bir akıl ve hissedebilecek bir gönül vermiştir.

Bozulmamış bir fıtrat, başkalarına zarar vermenin, bencilce davranmanın, yalan söylemenin, hak edilmeyen şeye el uzatmanın kötü; ihtiyacı olana yardım etmenin, bütün varlıklara şefkat ve merhametle yaklaşmanın iyi olduğunu bilir.

Çeşitli sebeplerle fıtratına yabancılaşan ve yaratılış amacından uzaklaşan insan, Kur’an ve sünnetin uyarılarına kulak verir ve ahlakını güzelleştirirse, Allah Resulünün ifadesiyle, “en faziletli insan” olmaya hak kazanır.

Cenâb-ı Hak, ebedi hayatın, dünya hayatından daha hayırlı olduğunu bizlere birçok defa hatırlatmıştır.

Buna rağmen, geçici olan dünya hayatı için sarfettiğimiz çaba ile, ebedî âlem için gösterdiğimiz gayreti mukâyese ettiğimizde; hangisine daha çok önem verdiğimizi anlamamız zor olmayacaktır.

Hatta çoğu zaman, daha önemli ve hayırlı olanı ihmal ettiğimiz acı bir şekilde ortaya çıkacaktır. Halbuki bizlere, her iki âlemin hazırlığını, dengeli bir şekilde yapma irade ve imkanı bahşedilmiştir.

Yapmamız gereken, dünyada bizim için yeterli azığı temin etmek, ebedi hayat içinse; azıkların en hayırlısı olan takva azığını yanımıza almaktır.

Takva azığı da ancak; iman, salih amel ve güzel ahlak ile yoğrularak hazırlanabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hatice Dursun Arşivi