Üç Kandil; Güneş, Ay ve Yıldız
Bilâl b. Yahyâ b. Talha b. Ubeydullah’ın, babası aracılığıyla dedesi Talha b. Ubeydullah’tan naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) hilâli gördüğünde şöyle derdi: “Allah’ım! Hilâli üzerimize bereket, iman, esenlik ve İslâm ile doğur. (Ey hilâl!) Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah’tır.” (Hadis-i Şerif)
Bakara suresi 210. ayetinde şöyle buyrulur; “...Bütün işler Allah’a döndürülür.” Bu ayette çok güzel veciz bir anlatımı vardır ve her şey Rabbine yol bulup gitmektedir. Günü gelecek güneş dürülecek, yıldızlar bulanıp sönecek, dağlar pamuk gibi atılacak ve bütün kâinat ilâhî kudretin elinde dürülüp toplanacaktır.
Kur’an’ın, “Güneş ve ay bir hesap ile hareket ederler. Yıldızlar ve bitkiler hep secdededirler. Göğü bu ahenkle O yükseltti ve bu mizanı koydu ki, siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız.” diyerek haber verdiği yıldız ve bitkilerin secde hâlinde olmasını da yine benzer bir alegori içinde her şeyin Allah’ın hükmüne ve dolayısıyla O’nun koyduğu tabiat ve kâinat kanunlarına tâbi olması şeklinde anlamak gerekir.
***
Hastalıklar mutlaka bulaşır diye bir kayıt yoktur. Ölüler intikamları alınsın diye kabirleri başında baykuş kılığında beklemez. Yıldızlar yağmur yağdırma kudretinde değildir ve hastalıklarınızın sebebi karınlarınızın içinde peyda olduğunu düşündüğünüz yılanlar değildir.”(Hadis-i Şerif) hadisinde görüldüğü üzere câhiliye Arapları, salgın hastalıkları, bilinçli varlıklar gibi değerlendirerek sanki insanların başına musallat olan, develeri kırıp geçiren bir lânetmiş gibi yorumlamaktaydı. Allah Resûlü(sav) salgınların birer hastalık olduğunu ifade ederek, bu tür hastalıkların yayılmasına karşı kendi döneminde birtakım tedbirler almıştı. Buradan da anlaşılıyor ki salgın hastalıklara karşı tedbir alma sünnetin bir parçasıdır ve uyulması gerekir.
Araplar yıldızın bir ilahi güç olduğunu yağmur yayınca ödüllendirdiklerini yağmayınca ceza getirdiğini sanıyorlardı. Meteor yağınca büyük bir adamın doğduğuna inanıyorlardı. Bu durum gösteriyor ki Arapların astronomi ilmiyle hiç alakaları yoktur. Resulullah(sav) de bu durumu şöyle ifade eder; “Biz (Araplar) ümmî bir toplumuz ne yazı yazmayı biliriz ne de hesap yapmayı.” sözüyle ifade etmişti. Kısacası Arapların cahiliye devrinde ne ilimle ne de bilimle hiç alakaları yoktu.
***
İslâm, yıldızların Allah’ın tabiî kanunlarına tâbii bir kozmolojinin parçası olması fikriyle yıldız kültünü yıkmış, bunu yaparken kendine mahsus bir dil ve üslûpla kâinatın Allah’ın emrine boyun eğdiği gerçeğini dile getirmiştir. Kur’an nasıl ki zaman fikrini, sadece dünyevî zaman algısıyla sınırlandırmamış ise, kâinat fikrini de, birbirinde farklı âlemlerin olduğuna işaret ederek fizik ve metafizik dünya bütünlüğü içinde ele almıştır.
Gökyüzü tefekkür ve dua vesilesidir. Görünen âlemden görünmeyen, gayb âlemine açılan bir kapı gibidir. İnsana düşen bu muazzam yapı üzerinde düşünmek, Allah’ın azameti karşısında kulluğunu yalnız O’na hasretmektir.
***
Yayın hayatına başladığı günden beri objektiflik edebiyatı yapmayıp
Hakkın yanında duran,
Halka hizmeti hakka hizmet sayan,
Mesai kelimesi lügatlarında olmayan,
Konya da internet haberciliğinde çığır açan,
Haberleriyle her zaman önde olan,
Haberi hayat sayan,
Gazeteciliğin rengini değiştiren,
Bize bir okul olan,
Yeni haber gazetemiz 8 yaşına girdi.
Yeni yaşını kutlar daha nice başarılara imza atmasını dilerim.