Türkiye İdealist Dış Politika Yapmak Zorunda
Bugüne kadar yazdığım tüm dış politika analizlerinde hep bir ikilemden bahsetmiştim, İdealizm-Realizm tartışması. Şimdi bu tartışmayı biraz açmak, teorik olarak konuyu açıklamak ve hangi tür devletlerin hangisini tercih etmesi gerektiğini kısaca anlatmak istiyorum. Bu yazı Türkiye’nin Arap Uyanışı sürecinde neden böyle bir politika izlediğini ve hatta izlemesi gerektiğini anlamamıza katkı sağlayacaktır, bu açıdan bu konuyu önemsemekteyim.
Realist bakış açısına göre uluslararası ilişkilerin temel oyuncuları devletlerdir. Devletlerin ise temel hedefleri ‘çıkar’dır. Devletler uluslararası düzende çıkarları için ekonomik ve askeri güçlerini kullanırlar. Bu genel olarak sert güçtür. Sert güce sahip ülkeler genellikle realist dış politikayı güderler.
İdealist bakış da devletleri önemli birer oyuncu olarak görmektedir fakat bunun dışında hükümet dışı örgütleri, uluslararası etkinliğe sahip sivil toplum örgütlerini, ulus aşırı şirketleri ve hatta bazen etkin bir nüfuzu olan kişileri dahi uluslararası ilişkilerin birer oyuncusu olarak kabul edebilir. İdealist dış politikaya göre uluslararası ilişkiler evrensel hukuk ve ahlakın dışına çıkmamalı ve askeri güç kullanımı yerine diplomasiyi ön plana almalıdır. Bu ülkeler ulusal çıkarlarının gerçekleştirilmesinde sert yani ekonomik ve askeri güçlerinden ziyade kültürü ve tarihinin de beslediği bir itibar ve saygınlığın rol oynadığı yumuşak güçlerini kullanırlar.
Neticede uluslararası ilişkilerde realistler ulusal çıkara vurgu yapar ve bunu ekonomik ve askeri güçleriyle sağlamaya çalışırken idealistler ise ulusal çıkarlarını sağlamaya çalışırken evrensel hukuka ve ahlaka vurgu yaparlar, ortak iyiyi ararlar ve bunu yumuşak güçleriyle gerçekleştirmeye çalışırlar.
Şimdi yukarıdaki teorik açıklamayı yaptıktan sonra gerek ekonomik olarak gerekse askeri olarak şu an için bölgesel veya küresel bir güç olma yeteneğine sahip olmayan Türkiye tarihinden ve kültüründen aldığı güçle yumuşak gücünü kullanarak politikalar üretmeye çalışıyor.
Türkiye’nin Arap Uyanışı sürecindeki tavrı ve politikası bu sebepledir. Uluslararası veya daha dar bir ifadeyle bölgesel bir aktör olmak isteyen Türkiye için en önemli şeylerden biri uluslararası itibar ve saygınlıktır. Gerçekçi olmak gerekirse bunun dışında herhangi bir yeraltı zenginliğine sahip olmayan Türkiye için ekonomik veya askeri olarak dominant bir güç alması gibi bir ihtimal orta/uzun vadede pek mümkün görünmüyor. Bölge özelinde bakacak olursak iyi uygulanacak bir idealist dış politika ile Uyanış hareketleri sonrasında; milletten, demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavır aldığı ve bunu hiç çekinmeden uluslararası kamuoyu önünde açıkça söyleyebildiği için halklar nezdinde itibarlı ve saygın bir Türkiye olacaktır. Bu da Türkiye’yi bölgesel manada bir güce, yumuşak güce dönüştürecektir.
Bu İdealist dış politikanın yerel manada halka iyi anlatılması gerekiyor ancak bunu çok göremiyorum. Türk dış politikası uluslararası alanda kamu diplomasisini çok iyi yaparken ülke içerisinde halkın bu dış politikayı anlayıp benimsemesi için fazla gayret sarf etmiyor. Bu bir eleştiridir bu anlamda. Ortada doğru yapılan bir politika var fakat bu anlatılmıyor. Bu manada özellikle Türkiye’deki Suriyeliler’e karşı zaman zaman yaşanan olumsuzluklar bu politikayı tamamıyla boşa çıkartabilir. Çünkü bu tarz dış politikada olmazsa olmaz olan itibardır.