Türk toplumunun mayası
Millet, Devlet, Vatan, Bayrak gibi temel ve önemli değerlerimizin benimsenmesi, korunmasında temel dayanağımız, dinimiz İSLAM olduğundan şüphemiz yok.
Dinimizden uzaklaştıkça, toplumun dini hassasiyeti ve inancı yozlaştıkça, varlık ve beka durumumuz tehlike altında olacak demektir.
Yaşadığımız coğrafya üzerinde 1000 yıldan beri yaşayan halkın önünü açan, birlikteliğin devamını sağlayan en önemli değerin İSLAM olduğunu unutmadan, eğitim çalışmalarınada DİN eğitimine ve öğretimine gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekir.
Din değerlerinin pasifleşmesi, yaşantımızın dışına itilmesi, sadece düşünce bazında bırakılma çalışmaları, varlık ve bekamızı tehlikeye düşürebileceğini son dönemde yaşadığımız olaylarla daha iyi görebiliyoruz.
Fıtrat (yaratılış) gerçeğine uygun, önemli bir değere inanmak durumunda olan insanları Allah, aralarından seçtiği kulları –Peygamberler, Nebiler – aracılığı ile DİN göndermiştir. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz.
Allah; Kur’an-ı Kerim ayetlerinde, “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder...” diye buyurduğuna göre, zandan kaçınıp gerçeğe dönerek, dinimizi öğrenmek zorundayız.
Dinimizin temel kaynakları; VAHİY ve RISALET –Kur’an ve Sünnet- olduğuna göre, en doğru ve saptırma olmadan dinimizi bu kaynaklardan öğrenmemiz önemli bir gerçeğimiz olmalıdır.
Dinimizi, devletimizin eğitim kurumlarında gereği gibi öğrenmek durumunda olursak, aramızda fitneye sebebiyet verebilecek ayrılıklar sonlanabilir.
Çektiğimiz acıların, ayrılıkların, kaosun sebepleri, din eğitiminin ihmal edilmesi, ayrı kanaat sahipleri tarfından bu boşluğun doldurulması ile artaya çıkan ayrılıkçı din gruplarına bağlanabilir.
Bu son yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimi, DİN eğitiminin devlet tarafından yapılması gereğini ortaya koyan önemli bir gösterge olduğunu düşünmekteyim.
Tarih sahnesinde, uzun yıllardan beri var olmamızı sağlayan değerlerden vaz geçmek, gelecek tarih yolculuğundan çekilmek anlamında olacağından, eğitim sistemimizi, TÜRK MİLLETİNİN genlerine yerleşmiş olan DİNİMİZİ en doğru şekilde, devletimizin okullarında öğretmek/öğrenmek vatandaş olarak hepimizin önemli bir isteğidir.
“Din, sadece Allah ve kul arsında” hapsedilmesi, toplumun ortak değeri haline getirilmemesi, aktif hale gelmemesi durumunda, dinamik bir toplum, diri bir MİLLET oluşabilir mi?
Siyasi ve fikri tartışmalarında, sosyal problemlerin analizinde, sağ-sol düşünce gruplarında, yazılı ve görsel basında, kişisel sohbetlerde İSLAM mutlaka yer alıyor. Dini kurallar mutlaka hatırlanıyor, hatırlatılıyor.
Yaşadığımız problemlerin çözümünü kolaylaştırmak, insanca düşünebilmeyi sağlamak, aramızdaki kardeşliği oluşturmak için, eğitim kurumlarımızda İslam Dinini kaynaklarından –Vahiy ve Risalet- ehil kişiler tarafından öğretilebilmesi gerekir.
Batı değerlerinin topluma empoze edilerek oluşturulmaya çalışılan yozlaştırma çalışmalarının panzehiri İSLAM, bu milletin temel mayasıdır.
Şerlerin ittifakını, planlarını bozabilen tek değerin İSLAM olduğunu her kesim fark etmeye başladığına göre, bu ortak anlayışın “Ortak Akıl” hale gelip, birliğimizi pekiştirmenin yolunu bulmak zorundayız.
Aylık “UMRAN” dergisi Eylül sayısında, Şemseddin Özdemir , Rahmetli Cemil Meriç ile ilgili yazdığı bir anektodu paylaşarak, ülkemizde yetiştirilen bir kuşağın, kendi değerlerine nasıl düşman edildiğini anlamaya çalışalım.
“Fransa’da Komünist Partililerin olduğu bir ortamda, konuşmalar esnasında belirgin kıyafeti ile bir papaz toplantıya gelir. Önemli bir komünist, papazı görünce hemen ayağa kalkar ve büyük bir saygı ile hürmet gösterir. Çıkarken de onu aynı tavırla kapıya kadar uğurlar. Cemil Meriç, hayretle komünist üstada sorar: “ Hayırdır üstad ne iştir, kimdir bu şahıs, böyle yüksek bir saygı ile muamele ediyorsun? Bu dine bu kadar smpati duymak, bir komünist olarak çelişki değil mi? Fransız, bir dakika der: “O iş başka, bu iş başka. Bizim ülkemizin din adamıdır ve kendisine son derece saygı duyarız.”
Bu anektodu paylaştıktan sonra, YORUM, siz değerli okuyucuların ANLAYIŞINA emanetim olsun.