SOMA SONRASI
Geçen hafta Soma faciası hakkında bir yazı kaleme almıştım. Somada yaşananları bildiğim için veya konunun uzmanı olduğum için yazmadım. Ülkemizde bu kadar acı bir olay yaşanmışken, bunun hakkında yazmamak, acıya duyarsızlaşmak, bu ülkenin acılarını hissetmemek ve son tahlilde kendini bu topraklara ait görmemek manasına gelebileceği için yazdım. Bu konu hakkında yazmayanların bu ülkeye ait hissetmedikleri gibi mana çıkmasın, bu sadece beni bağlayan bir hissiyattı. Ve yazıma, Yıl 2014, Marmaray yapmışız boğazı denizin altından bağlamışız, Hızlı trenlerle uzakları yakın etmişiz, dünyada takdirle takip edilen atılımlar ve büyük çaplı projeler yapmışız, yapıyoruz. Fert başı gelir seviyemizi kat kat arttırmışız. Ülkenin her tarafı neredeyse şantiyeye dönmüş. Kapitalist ve liberal ekonomik sistemin cari kurallarına ve değerlerine göre ne kadar övünsek az. Değil mi? sözleriyle başlamıştım.
Daha sonra da Soma’dan sonra bir şeylerin değişip değişmeyeceğini sormuş ve birkaç gün daha ağlayıp, bir günah keçisi bulup tüm sorumluluğu ona yükleyerek, madeni işleten firmaya ceza kesilerek, belki şirket yetkilisine ufak bir ceza verilerek Soma’da yaşananlar da madencilerimiz gibi kara toprağa gömülecek maalesef tespitinde bulunmuştum.
Aradan geçen günlerde Soma’dan ders alındığına dair bir gösterge yok. Yaşanan faciadan alınması gereken en önemli ders madenlerin nasıl işletileceği, iş güvenliğinin nasıl sağlanacağı, kaza anında kurtarma çalışmalarının nasıl organize edileceği değil. Bunları yapacak bir iradenin oluşması gerekmektedir. Bu irade yeni bir medeniyet tasavvurudur, hayatın merkezine neyi koyacağınız meselesidir. Siz insana, doğaya, topluma bugün baktığınızdan farklı bakarsanız bu tip kazalara karşı önlem almanız kolaylaşır. Dindarlığından şüphe etmediğim birçok işletme sahibi, işletmeleri ile ilgili olası kazalar hakkında bize öyle bir sistem kurun ki kaza olursa ben hapse girmeyeyim/tazminat ödemeyeyim talebi ile biz hukukçulara veya danışmanlara başvurmaktadırlar. Bu yanlıştır, yanlış olan hapis korkusu veya tazminat riskinden kaçınmak değil, talepteki gayri insaniliktir. Bize öyle bir sistem kurun ki bizim işyerimizde kazalar olmasın, olursa bile kazazedenin yahut ardından kalanların mağduriyetleri giderilsin, denmeli, bunun önemine vurgu yapılmalıdır. Biz ne kadar önlem alırsak alalım takdir ilahidir, buna iman ediyoruz. Bize düşen yaratılanı önemsemek yaratandan ötürü ve onun için gereken tüm tedbirleri almak. Gerisi imtihan, kader, takdiri ilahi.
Türkiye eğitim sistemiyle, adalet teşkilatıyla, bürokrasisiyle, siyasetçisiyle, yardım kuruluşlarıyla merkeze insanı almak zorundadır. Yoksa dünyaya söyleyecek yeni bir sözünüz olamaz.
Yazımı yine geçen haftadan bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum.
Ben inanıyorum ki bu topraklar yeni bir medeniyet inşa edecektir. Ama bu öyle kolayla, lafla olacak gibi değildir. Medeniyetimizin temeline Allah’ı ve onun halifesi insanı koymazsak daha çok Somalar yaşarız. Bir insan bir kainat demezsek, insanları sayıya ve herhangi bir metaa indirgersek, her ölen canın kendi ocağının kıyameti olduğunu hissetmezsek daha çok Somalar yaşarız.
Dünyanın bütün toprakları bir insanını kanının akıtılmasına değmez.