SOCAR Boykotu: Türkiye’ye Giden Yol
Dünya, 7 Ekim'den beri İsrail’in Gazze üzerindeki soykırımına tanıklık ediyor. Ne acıdır ki, bu soykırımı dünya sadece izlemekle yetiniyor. Gereksiz ve etkisiz kınamalar, boş konuşmalar, bu insanlık dramını önleyemiyor. Hal böyle olunca da herkes, karınca kararınca, ellerinden geldiği kadar İsrail ve onlara destek olan kurum, kuruluş ve şirketleri boykot ediyor. Her şeyden önce bu bir insanlık meselesidir. Bu, aslında çok olumlu bir durum ve zulme karşı olanlar arasında dayanışmayı ve organize hareket etmeyi beraberinde getiriyor. Koca koca devletlerin yapamadığını, bireysel boykotlar başardı. Bugün, İsrail'e açıktan destek veren birçok şirket, küçülmeye gittiklerini ve eski dönemlere göre büyük zararlar yaşadıklarını açıkladı. Bu durumun devam etmesi gerektiği kanaatindeyim. İnanıyorum ki böyle giderse, bu şirketler fazla dayanamaz.
Ancak, burada dikkat etmemiz gereken bazı meseleler var ki bu durum, hem boykota zarar veriyor hem de cephemizden insan kaybettiriyor. Bu da dışarıdan yönetilen ve kendi siyasetlerine göre içimizden adam devşirilerek oluşturulan grupların, boykot adı altında bize karşı örgütlenmesidir. Bahsedilen gruplar, dışarıdaki sahiplerinden aldıkları emirle onların yönlendirdiği şirketlere ve kurumlara da saldırıyorlar. Buna örnek olarak, malum bir grubun Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’ı hedef göstermesi verilebilir. Hatta bununla yetinmeyip Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı olan SOCAR’ın binalarına hücum ederek kapı ve camları indirdiler. Buna sebep olarak, güya SOCAR’ın Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ve STAR Rafineri üzerinden, yani Türkiye ile birlikte, İsrail’e petrol göndermesi gösterildi.
SOCAR, başta buna cevap vermeyi bile gereksiz görmesine rağmen, masum kişilerin de zehirlendiğini fark ederek konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. Yapılan açıklamada, SOCAR'ın ham petrolü İsrail'e sattığı iddialarının asılsız olduğu ve kamuoyunu yanıltmayı amaçladığı belirtildi. Petrol satışlarının, aracı ticaret şirketlerinin eliyle gerçekleştirildiği ve SOCAR'ın, bu petrolün hangi ülkelere sevk edildiğini veya hangi amaçlarla kullanıldığını müdahale ve kontrol edemediği vurgulandı. Yani, uluslararası anlaşmalarda gaz satışından farklı olarak, petrol satışı hâl anlayışına göredir. Misal olarak, sen bir kamyon domatesi markete sattın diyelim. Marketin bunu doğru kişilere mi yoksa hırlıya hırsıza mı satacağına müdahale ve kontrol edemeyeceğin gibi SOCAR da aradaki tedarikçi şirketlerin petrolü kime sattığını kontrol ve müdahale edemiyor. Eğer SOCAR tamamen petrolü kesip tedarikçi şirketlere satmasın derseniz, o zaman ekonomisinin büyük bölümü petrole bağlı olan Azerbaycan biter ve uluslararası anlaşmalara göre, bir daha kalkamayacağı büyük bir tazminatın altına girer. Bundan, Azerbaycan’dan sonra en fazla zarar gören ülke hiç şüphesiz Türkiye olur. Peki, böyle olunca sizce aç kurt gibi yanı başımızda ayağınızın tökezlemesini bekleyen devletler sakin durur mu? Elbette hayır. Bize ikinci Hocalı’yı yaşatırlar. Bir Gazze cephesi de Azerbaycan’dan açılır.
İşin bir diğer tarafı ise, eğer biz SOCAR’ı boykot etmeyi düşünürsek, dolaylı olarak SOCAR’ın petrolünü ihraç eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti de boykot listesine girebilir. Ayrıca, bugün Türkiye’nin İran ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığını sona erdiren SOCAR’ı boykot etmemiz, evde kullandığımız doğalgazı, kaloriferi, gazla ürün üreten sanayi ve sanayi ürünlerini de boykot etmemiz gerektiği anlamına gelir. Yani bu mantıkla bakacak olursak, neredeyse aldığımız nefes bile boykota girer. Bu da boykot anlayışına zarar verir ve boykot yapanları umutsuzluğa sevk edebilir.
Sonuç olarak, Gazze’deki soykırıma karşı boykotumuzu ara vermeden devam ettirmeliyiz. Ancak bunu yaparken de dikkatli olmalı ve şüpheli grupların oyunlarına gelmemeliyiz.