Şii-Sunni savaşı mı çıkıyor?
Suriye’de, bütün Ortadoğu’ya yayılması kuvvetle muhtemel olan bir Şii-Sünnî savaşı patlamıştır. Felaketin mimarı, diktatör Beşşar Esad ile İran’da yerleşik askerî molla rejimidir. İran Lübnan’daki askerî varlığı olan Hizbullah’a giden ikmal yolunun (Suriye) kapanmasını istemiyor. Bu kadar basittir. O yüzden omuz omuza vermiş, kadın, çocuk, yaşlı, masum ayrımı bile yapmadan Müslüman katliamı yapmaya devam ediyorlar. İran Sünnîlere karşı beslediği ezelî nefret ve düşmanlığının bir sonucu olarak 1979’den bu yana Türkiye ile yarışıyor. Çünkü Türkiye devleti Sünnî ve bölgedeki coğrafya yapıcı tek rakiptir.
Daha önce belirttiğimiz gibi, Suriye üzerinde İran’la İsrail aynı safa girmiş, dahası sarmaş dolaş olmuştur. Böylelikle, ortak bir özellikleri daha ortaya çıkmış oluyor: Uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayıyorlar; yani ikisi de haydutluğu seviyor.
Yazık ki, İran Sünnî bir halka var gücüyle saldırıp elinden gelen zulmü yapıyor, Ortadoğu’da topyekün bir Sünnî-Şii savaşının fitilini ateşlemekle, “Müslümanları birbirine kırdırmak” adlı filmde başrolü oynuyor.
Türkiye hukuk içinde kalmak için olağanüstü bir çaba harcarken, aynı zamanda özgürlükçü-devrimci güçlere politik ve diplomatik anlamda destek olmaya çalışıyor; ancak Rusya’nın askerî ve istihbarî yardımları yetmiyormuş gibi, İran ordusunun yanında Hizbullah’ın da alt taraftan Suriye’ye girip savaşa vahşice müdâhil olduğu bu aşamada, Türkiye’nin artık nutku ve retoriği bir kenara bırakıp sopayı ele almasının vakti gelmiştir.
Görünen o ki, muhalif özgürlükçü-devrimci güçlerin en büyük ihtiyacı, hava saldırılarına karşı gerekli savunma sistemleridir. Bu dâhil olmak üzere, akan kana tampon ve demokrasi ihracatı hedefine yönelik olarak her türlü yardım sınırsız ve kesintisiz bir biçimde yapılmalıdır.
Haydutların her türlü insanlık ve hukuk kuralını çiğneyerek kontrolü ele almaya hazırlandığı bu noktada, işin haklı olanların lehine nezaket kuralları içinde sonuçlanmayacağı belli olmuştur.