Rutinin bataklığında!
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılırken henüz Gazi ünvanı ile Atatürk soyadını almamış Mustafa Kemal Paşa’nın Heyeti Temsiliye Reisi olarak gönderdiği emirde;
‘Vatanın istiklâli, hilâfet ve saltanatın kurtarılması gibi en mühim ve hayatî görevleri ifâ edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya tesadüf ettirmekle o günün mübarek olmasından istifade için açılıştan önce bütün milletvekilleri ile Hacı Bayram Velî Câmi-i Şerîfi’nde Cuma namazı kılınarak Kur’an’ın nurlarından ve salâttan feyzalınacaktır. Namazdan sonra sakal-ı şerif ve sancak-ı şerif taşınarak daireye gidilecektir. İçeriye girilmeden önce bir dua okunacak ve kurbanlar kesilecektir. Tören sırasında camiden Meclis’e kadar Kolordu Kumandanlığı tarafından askerî birliklere özel tertibat aldırılacaktır.
O günün kudsiyetini sonsuza kadar ulaştırmak maksadıyla bugünden itibaren vilâyet merkezinde Vali Beyefendi Hazretleri’nin düzenlemesi ile hatim indirtilip Buhârî-i Şerîf okutulacak, hatmin geri kalan kısmı Cuma namazından sonra Meclis’in önünde tamamlanacaktır.’
Emirdeki dini sembol ve ritüellerin hakimiyeti dikkatinizi çekmiştir. Bir kuruluş çerçevesi olan metin milletin yekvücut işgale direnişin moral değerlerini oluşturmuştur.
30 Ocak 1932 tarihinde ise ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii'nde okundu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi'nde de, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kuran, tekbir ve kamet okundu. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe ezan metni gönderildi.
1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Değişikliğe göre, Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi.
1920’deki çerçeve ile 1932’de inşa edilen çerçeve arasındaki fark yoruma müsait olsa da 1941’de gelinen nokta yorum imkanını ortadan kaldırmaktadır.
1941 çerçevesi, 28 Şubat süreci ile birlikte temizlik görevlisi olmasına müsamaha edilen başörtülü kadının üniversite öğrencisi, öğretmen, doktor hatta hemşire olmasına izin verilmeyeceği ‘gerekirse silah bile kullanırız’ tehditinde uygulandı.
Şehit annesinin şehit evladına tenhada sarılabildiği, resmi törende ise şehit annesini göremediğimiz Türkiye çerçevesi herhalde 23 Nisan 1920’deki çerçeve değildir.
Böyle bir Türkiye çerçevesinde 2002 Kasımında iktidar olan siyasi kadroların özde 23 Nisan 1920 Türkiye çerçevesine bağlı olduğunu biliyorduk ama reel politik şartların en az 10 yıl bu çerçeveyi dillendirmesine izin vermeyeceğini de biliyorduk.
Bu dönemde kuş dili ile konuştuğumuz, açıkça dillendiremediğimiz hayallerimiz vardı.
Bir hayalimiz vardı;
Rektörler, başörtülü kardeşlerimize selam duracaktı.
Rabbim bu hayalimizin gerçekleştiğini görmeyi nasip etti. Meclisi 1920 mutabakatında gören 411 milletin vekilini ‘411 el kaosa kalktı’ başlığında verseler de artık 1920 mutabakatı gündeme gelmeye başlamıştı. 2013’te milletin sivil insiyatifi Memur-Sen öncülüğünde 13 milyon imza ile rektörler selam durmakta kalmadı, bütün kamu kuruluşları ardına kadar başörtülü kardeşlerimize açıldı. Sadece öğrenci olmakla kalmadılar, öğretmen oldular, hemşire oldular, doktor oldular, hatta hakim, savcı, kaymakam oldular. En nihayetinde de asker oldular.
Bir hayalimiz vardı ve gerçekleşti. Elhamdulillah…
Bir hayalimiz vardı;
Katsayı sorunu nedeni ile kapanmak üzere olan imam hatip liselerimiz yine bu milletin gözbebeği eğitim kurumları olsun. Bu okullarımızda okuyan gençlerimiz tıp okusunlar, hukuk okusunlar, mühendislik okusunlar istiyorduk.
Rabbim nasip etti, hayalimiz gerçek oldu. 2010’da YÖK aldığı kararla katsayı sorununu çözdü, imam hatipli öğrencilerimiz diğer öğrencilerimizle eşit koşullarda, rekabet edebilir oldu, Tıp, hukuk, mühendislik okumaya başladılar, üniversite sıraları imam hatiplilerimizle doldu.
Bir hayalimiz vardı ve gerçekleşti. Elhamdulillah…
Bir hayalimiz vardı;
İmam-Hatiplerimizin orta kısmını ve hafızlık eğitimini imha eden 8 Yıllık kesintisiz eğitim sona ermeli idi.
Rabbim nasip etti, hayalimiz gerçek oldu. 4+4+4 olarak bilinen düzenleme 2012’de hayat buldu. İmam Hatip ortaokullarımız açıldığı gibi diğer ortaokullarda da velilerin isteği ile seçmeli olarak siyer, kuran gibi derslerin seçilmesi imkanı doğdu.
Bir hayalimiz vardı ve gerçekleşti. Elhamdulillah…
Bir hayalimiz vardı;
Ülkenin dindar başbakanına dindar olduğu için hakaret eden subayları vardı, tanksavar silahı, millete boru olarak gösteren genelkurmay başkanları vardı. 1000 yıl sürecek 28 Şubatları planlayanlar vardı. Hadleri bildirilmeli idi.
Rabbime şükürler olsun, hadleri bildirildi.
Bir hayalimiz vardı;
23 Nisan 1920’deki mutabakat esas olmalı. Diyorduk.
Rabbime şükürler olsun, gerçekleşti.
Bir hayalimiz vardı;
Öğretmenler odasına girerken ‘selamun aleykum’ mu diyelim, ‘günaydın’ mı diyelim? Çelişkisini artık yaşamak istemiyorduk.
Rabbime şükürler olsun, gerçekleşti. İsteyen günaydın diyor, isteyen ‘selamun aleykum.’
Bir hayalimiz vardı;
Hükümeti biz kurarız biz yıkarız diyen, başbakanı kısa pantolon ile eli cebinde karşılayan medya patronları vardı. Devletin ciddiyeti bunlara öğretilmeli diyorduk.
Rabbime şükürler olsun, öğrendiler. Öğrenemeyenler de tasfiye edildiler.
2003’e kadar kurduğumuz bütün hayallerimizin bir bir gerçekleştiğini gördük, elhamdülillah…
Türkiye nükleer güç olmalı diyorduk, elhamdülillah 2023’te Akkuyu santrali devreye girecek.
Savunma sanayimiz milli olmalı diyorduk, elhamdülillah İHA’sı ile SİHA’sı ile %70’e varan milli savunma sanayiimiz oldu.
Veee;
Yeni hayaller kurmanın vakti geldi.
‘Dünya Beşten Büyüktür.’ Bir hayal…
‘Daha adil bir dünya mümkün.’ Bir hayal…
‘Büyük Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye’ Bir hayal…
‘Dünya Mazlum Milletler Birliği Lideri Türkiye’ bir hayal…
Tabi bu hayaller için 2023 çok önemli…
Rabbim gerçekleştirmeyeceği hayali kurdurmaz diyoruz ve yeni hayallere yelken açıyoruz.
Bu hayallerimizi kabusa döndürecek risk;
Rutinin bataklığına çakılmak…