Platform Bu Kez Umutlandırdı
Demokrasilerde 4’er ya da 5’er yıllık periyotlarda verilen oylardan sonra vatandaşın en önemli iki savunucusu kalır iktidarın gücüne karşı… Biri hukuk, diğeri ise STK… İktidar hukuku da şekillendiren bir güç olarak düşünülürse, sadece Sivil yapılanmalar kalır insanın elinde…
Sadece bu yüzden bile çok önemlidir yapılanmalar… Tarihsel olarak ta, kültürel olarak ta pek alışkında değiliz halbuki bu tip yapılanmalara hatta çok sesliliğe… O yüzden ilerlememiz de yavaş oluyor sanırım… Çok büyük bir güç olarak adlandırdığımız STK Platformunun son dönemde yaptığı ve yapmaya çalıştığı atılımlar takdire şayan… En azından ‘Sivil’ konseptli toplantıda verilen “Bizde buradayız ve söyleyeceklerimiz var” mesajı bile Ülke ve Konya adına bizi ümitlendirdi.
“Sivil güç” yeni bir başlangıç yapmış gibiydi o toplantıda…
Bir de gelecek güzel günlerin habercisi gibiydi seçilen konu; "Sivil Toplum ve Sivil Katılım"
…
“Toroslar makus talihini yenmeye çalışıyor…” “Taşı sıkıp ekmeğini çıkarmaya çalışıyor yine” diye düşünüyorum “Aladağ’a kayak merkezi” haberini okuyunca… Neredeyse 4 yıldır gündemde… Gündemde olmasının sebebi de ne müthiş doğası, ne kış turizmine uygunluğu, ne kar kalınlığı, ne ulaşım kolaylığı… Süreci takip edince anlıyorsunuz ki tek sebep Belediye Başkanının azmi… Taşkent, Hadim, Bozkır, Derbent vs. gibi tüm bu kısır şehirlerin tek ve en büyük şansı Davutoğlu, Hükümet, hali hazırdaki etkin bürokratlar ve Konya Büyükşehir Belediyesi. Bunları harekete geçirebildikleri ölçüde var olabileceklerini biliyorlar… Yüzyıllardır süren mağduriyetlerde zaten ancak bu şekilde son bulur… O nedenle hali hazırdaki ve yeni üretilecek projelerin ivedilikle hayata geçmesi gerek… Gerçi her sene olduğu gibi bu yılda incelenmiş! “Kayak Merkezi” ama somut adımlar atılacak gibi görünüyor bu sefer…
Gün, yatırımı devlet yapar mı yapmaz mı, hangi bölgeye yapılmalı, yollar uygun mu değil mi? Orman arazisi mi? tartışmalarını bir kenara bırakıp hızlı hareket etme zamanı… Tabi diğer etkenler uygunsa…
Bu treni de kaçırmamalı Toroslar…
…
Sur, Silopi ya da Cizre’deki isyanın benzeri Irak’ta yada Suriye’de olsaydı, oranın hükümetleri o şehirleri nasıl cezalandırırdı… Kullanacakları silahların ne olacağı yada yapılacak toplu katliamlardan şüphesi olan var mı? Yaşanan olaylar bir tarafa Hama, Humus, Halepçe, Dersim hala belleklerde dururken…
Ama hepsi iyi, Türkiye’nin Hükümeti kötü…
Bu bile sizin ne kadar samimiyetsiz olduğunuzun ispatına yeter…
Şehit verme pahasına o şehirlerde hala nokta atışı yapılıyorsa bu bir “İnsaf”ın eseridir…
Ahmet’in, Yasin’in, İsmail’in kanlarını dökerken sizin göstermediğiniz insafın…
…
Sosyal Medyada; Bir grup polisin Cizre ya da Silopi’de olduğunu düşündüğüm bir binanın çatısına Türk Bayrağı diktikleri görüntüler yayınlanmış…
Bayrak kendi topraklarımızda ki bir binaya dikilmişti duygulandırdı görüntüler… Yorumlardan anladığım kadarıyla sadece ben de değil, herkes…
…
Ney eşliğinde dönen semazenleri görünce duygulanıp gözyaşı dökeceksiniz, saz eşliğinde dönen Alevileri görünce burun kıvıracaksınız…
Yok böyle bir dünya… Bu kadar çifte standardı sığdıramazsınız İslam’a…
…
Operatörümüz ek kontör verdi diye reklamlarda gençler sokakta sevinçten dans ediyorsa, yaşlılarımız mutluluktan göbek atıyorsa, orta yaşlılar aşk tazelerken kaybetmiştik değerlerimizi… Daha da iflah olmaz… En azından bu kadar Kapitalist olmuş bir ülke….
…
Her Müslüman, Mehdi’nin dünya ya kendi söylediklerini tasdik etmek için teşrif edeceğini düşünüyor… Bazıları ise daha da ötesinde kendi düşüncelerinin kaynağı olan liderlerinin mehdi olduğunu… Ancak merak ediyorum; Herkesin söylediği şeylerin aynısını söyleyecekse Mehdi niye gelecek… Yada kendi cemaatine bile fikirlerini kabul ettirmekte zorlanan kişi tüm inananları nasıl aynı çatı altında birleştirecek…
Bir yerde hata yapıyoruz….
…
Meşhur bekarlar haberini iştahla okuyorum… Son kişi; Rahibe Teressa… “Dünya’nın çeşitli yerlerindeki yardıma muhtaç insanlara yardım etmekten dolayı vakit bulup ta hiç evlenememiş.” Abartısız bu şekilde yazıyordu ciddi haberde… Rahibelerin evlenmelerinin yasak olduğunu bilmeyen muharrir’e mi güleyim, yoksa çaktırmadan misyonerlik hizmeti yaptığını sanan haber sitesine mi ağlayayım…