Onurunu Gençken Koru
Amaçlar araçları meşrulaştırır mı? Bu soru böyle sorulduğunda hemen herkes olumsuz cevap vermektedir. Ama toplumsal hayatta bir şeylere sahip olmak için insanlar yaptıkları tüm gayrimeşru işlerde kendilerince bir meşruiyet kazanmak için amaçlarının ne kadar ulvi olduğunu, bu amacı gerçekleştirmek için yaptıkları işin doğru olmasa da anılan ulvi amaç için yapılabileceği hususunda başta kendileri olmak üzere etraflarını ikna etmeye çalışmaktadırlar. Hele bir amaca ulaşayım, ondan sonra bugün bıraktığım, yapmadığım, yitirdiğim tüm doğrularımı yeniden kuşanacağım, diyerek kendini rahatlatır. Bu hem ferdi planda hem de belirli bir topluluk/cemaat/parti/örgüt planında yapılabilmektedir.
Özellikle söz konusu –insan nefsinin en çok arzuladığı şehvet, devlet ve servet üçlüsünden- devlet yani iktidar olduğunda insanlar (ve cemaat/parti/örgütler) amaca ulaşmak için her yol mübah ilkesine uygun davranmaktadırlar. Yaptıkları işlerin seviyesizliği, saygısızlığı, ilkesizliği, hukuksuzluğu bir yana bunu meşrulaştıran zihniyetin içine düştüğü ahlaki zafiyeti nasıl kabullenebiliriz?
Din yahut inandığımız üzere İslam insana belli hadler çizmektedir. Bu hadler içinde kalınması karşılığında sonsuz ahiret hayatı ile ödüllendirileceğimize dair bir inanca sahibiz. Bu sebeple bir Müslüman bu hadlere uymak zorundadır. Çok sık tekrarladığımız şekilde, zaferden değil seferden sorumludur. Müslümanın dünyevi hırsları ve hedefleri olabilir, onu farklı kılan/kılması gereken bu hırs ve hedeflerine ulaşmak için verdiği mücadelenin meşruluğu, seviyesi ve ahlakiliğidir.
Hristiyanlık güçlü bir devlet içinde, Roma’da doğmuştur. Roma’nın tüm temel değerlerine savaş açarak büyük mücadeleler sonucu kendini kabul ettirmiştir. Kendini kabul ettirme mücadelesi sürerken meşruiyetini ve örgütlenmesini ise Roma’da cari kurallara göre yapmıştır. Hristiyanlığın ulaştığı nihai merhalede başta Kilise kurumu olmak üzere tevhid inancından sapmalarda Roma’nın etkisi çok barizdir. Buradan söylemek istediğim ne kadar güçlü olursa olsun rakibinizin sistemini meşru kabul etmeniz ve yine ne kadar muhalefet etmek için olursa olsun onu meşruiyet kaynağı olarak kabul etmeniz halinde varacağınız son nokta eleştirdiğiniz ve muhalifi olduğunuz güce benzemek, hatta onunla aynileşmektir.
Bugünlerde ülkemizde yaşananlar, adına Müslüman denilen, kendini İslam kabul ettiğini ifade edenlerin yaptıkları, iddiaların doğruluğu yanlışlığı meselesinden önce mücadele metodu, usulü, amaca ulaşmak için araçların hiçbir ahlaki ilkeye bağlı kalınmadan kullanılması… Maalesef muhalif olduğunuzu iddia ettiğiniz güçle aynileşme noktasına geldiniz. Karşılığı ne ki tüm bu yapılanları kabul ediyor, içlerine sindirebiliyorlar.
Ünlü Rus yazar Puşkin’in “Yüzbaşının Kızı” romanında geçer, asker olan roman kahramanına tayin olduğu görev yerine gitmeden önce babası der ki; “oğlum, paltonu yeniyken, onurunu gençken koru”.
İş işten geçtikten sonra bazı şeylerin korunmasının anlamı kalmamaktadır.