Fatma Betül Felhan
Fatma Betül Felhan ÖLMEYE AŞIK BİR AVUÇ İNSAN

ÖLMEYE AŞIK BİR AVUÇ İNSAN

Ölmeye aşık bir ümmet, ölmeyi arzulayan. Ölmek için savaşan. Hatta ölmek için var olan. Ölmek farklıdır çünkü ölmek gerçek anlamda var olmak gerçek anlamda yaşamaktır. Ölmek hem de kanının son damlasına kadar. Ölmek özgürlüktür. Bu bizim için böyledir biz biliriz ki ölmek son değil asıl burası sondur. Evet burası. Sondan başlarız biz yaşamaya. Sonumuz geldiği gün sonsuzluk kapılarını açar bize. Burada son bizim için bir güzelliktir. Güzelliktir çünkü daha iyiye daha güzele kavuşmak için. Ölmek uyanmaktır. Uyanmak derin uykudan ve olabildiğince yükseklere uçmaktır. Özgürleşmek gökyüzünü kıskandıracak kadar özgürleşmek. Ölmek var olmaktır. Şimdi var olmayı özgürlüğü seçmiş insanlar için mi üzülmeliyiz. Yoksa dünyayı elinin tersiyle iten yaşamaktan korkmayan insanlar için mi üzülmeliyiz. Ölmenin bir güzellik olduğunu yüzüne okunan ölüm kararlarıyla sevinen insanlardan öğrenirken onlara mı üzülmeliyiz. Gülüyorlardı hayata değil ölüme, sonsuzluğa, özgürlüğe. Belki hiç olmadığı kadar özgürdüler demir parmaklıklar ardında olsalar bile. Çünkü biliyorlardı bu onlar için bir özgürlüktü. Zaten özgürlüğü seçtikleri için katledilmiyorlar mıydı. Evet doğru özgürlüğün rengi kırmızıydı. Özgürlük talep edilince her yer kıpkırmızıya kesiliyordu.  Ama onlar bu kırmızılığa aşıklardı. Bu kırmızılık şarttı. Peki bu hayatta özgür müydüler. Evet hem de çok. İslam özgürlük demekti zaten. Zaten o İslam değil miydi onları ölüme davet eden. Özgürleşmek için ölüme davet ediyordu. Uyanmaya davet eden. Bugün beş yüz yirmi dokuz kişi gülerek ölür. Yarın bin kişi bir sonraki gün bir milyon. Hangi ruh özgürleşmek istemez ki. önemli olan onlar ölürken biz nerde duracağız. Onlar sahnede katledilirken oyun seyreder gibi sessizce izleyen mi yoksa alkışlayan mı yoksa sahne arkasında durup ağlayan üzülen karşı çıkan mı. Biz hangisi olacağız. Ölümü arzulayan mı yoksa özgürlükten yaşamaktan vazgeçen mi? Hangisi? Onlar sonsuzlukta ışığa, aydınlığa kavuşurken biz karanlığı mı isteyeceğiz. Kimden yardım isteyeceğiz. Demokrasiden mi? Bir İkonoloji kitabında kadın olarak tasvir edilmiş demokrasi; alnında asma yapraklarından bir taç sırtında kaba saba giysiler; bir elinde nar ötekinde yılan. O nar bize hiç gösterilmedi çünkü narı tutan kadın kandırılmış özgürlük elde ettiğini sanıp narı insan tüccarlarına vermiş, yılanı mazlum insanların üzerine salmış. Biz özgürlüğü hep kaba saba kadın ve yılan olarak görmüşüz. Onun için demokrasiyi daha doğrusu bize sunulan demokrasiyi sevmeyiz ve hiçbir zaman bizim imdadımıza koşmaz. Özgürlük mü peki bu? Biz zaten özgürüz. Bizi katletmek istemelerine rağmen mi evet. Çünkü dedik ya biz sondan başladık. Bizim için son demek yaşamak demek. Necip Fazıl’ın şu mısralarıyla sözümü bitiriyorum ve diyorum ki ey zalimler bizim sonumuzu hazırlarken bizler mutlu ve ışığa, aydınlığa kavuşmuşken sizler karalıklarda kalacaksınız. ‘’ Bir nar ağacı var/bir de dar ağacı/ Namerde nar düşürdüler/ Merde dar ağacı. 

Vesselam….

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Betül Felhan Arşivi