ÖĞRETMENLİK KAÇ PARA?
Önce Bir Hatıra
Siverek’te bir ilköğretim okulunda asteğmen öğretmen olarak görev yapıyorum. Seminer dönemindeyiz. Bir sabah evden çıkarken iki çocuğu olan bir komşumun sözleri gülümsetmişti beni. Çocuklarına şöyle bağırıyordu: “Eşş.k s.p.ları! Okul açılsa da bir defolup gitseniz başımdan!”
...
Hangi meslek olursa olsun bir mesleğin küçümsenmesini hep yadırgamışımdır. “Okumazsan önüne üç-beş koyun katar dağa yollarım; çobanlık yaparsın!” ya da “sanayiye gönderirim, yağın, pasın içinde çalışırsın!” türü anne-baba tehditleri oldum olası bana ters gelir. “Hiçbir kimse, asla kendi el emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir rızık yememiştir.” buyuran Hz. Peygamber (s.a.) bir peygamberi de örnek verir bu sözlerinin arkasından; “Allah’ın Peygamberi Dâvûd (a.s.) da kendi elinin emeğini yerdi.”(1) Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.) kendisi de dahil olmak üzere bütün Peygamberlerin çobanlık yaptığını belirtir.(2)
Her peygamberin bir mesleği vardı: Hz. Adem (a.s.) çiftçi, Hz. İdris (a.s.) terzi, Hz. Hz. Davud (a.s.) demirci, Hz. Zekeriya (a.s.) marangoz... ve nihayet son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.) tüccardı. Hepsi elinin emeğini yedi. Önemli olan bu değil mi; çalıp çırpmadan, başkalarına el açmadan elinin emeğini yemek, hangi mesleğe sahip olursak olalım, sahip olduğumuz mesleği hakkıyla icra etmek... Helal kazanç yolu olan her meslek ve o mesleğin erbabı saygındır. Her mesleğin de kendine göre zorlukları vardır. Başka bir deyişle; “kolay meslek yoktur”.
Beni tanıyanlar bilir; mesleğini aşk derecesinde seven bir öğretmenim ve öğrencilerim benim aşkımdır. Hayatta nefes aldığım (cami dışında) iki yer var: Biri evim, diğeri okulum. Her zaman mesleğimin ağır sorumluluğu belimi çatırdatmıştır. Bilirim ki ameliyathanedeki doktorun neşteri ne kadar hayati önem taşıyorsa, öğretmenin sözü de en az o kadar hayatidir. İkisi de ya hayat kurtarır ya da hayat söndürür. Hatta öğretmeninki hayatlar kurtarır, hayatlar söndürür.
Yıllarca bu bilinçle çalışırken, kimi zaman su sıkıntısından uzun süre kuyudan su çektik. Su bulamadık, sarnıçtan çektiğimiz kurtlu suyun kurtlarını süzüp çamaşırlarımızı yıkadık. Evimizin ortasından günlerce lağım aktı. Bit, pire ayıkladık. Zamansız tayin edildik; evsiz kaldık. Tezek kokularının altında, imkânı kıt memleketlerde yaşadık. Taze çocuklarımızla karda kışta, yollarda otobüs, araba bekledik. On üçüncü kiralık evimizde oturuyoruz ve bir ev sahibi olmak bizim için hâlâ bir hayalden ibaret. Öğrencilerimizin sorunlarını, sıkıntılarını, dertlerini kendimizin bildik; günlerce, haftalarca kafa yorduk. Bu uğurda saç döktük, diş döktük... Ve daha neler neler… Hepsi öğrencilerime feda olsun, sonuna kadar helal olsun. Zerre miskal gocunmuyor, acınmıyor, pişmanlık duymuyorum. Rabbim salih amel olarak yazsın, hayır olarak yazsın. Rabbimin izniyle nefes aldığım sürece bu uğurda çabaya devam edeceğim.
Ancak; öğretmenler söz konusu olunca “Ne yapıyorlar ki!”, “Aldıkları para fazla; topu topu dört çocukla ilgileniyorlar!”, “Yılın çoğunu yatarak geçiyorlar!” v.b. sözler sarf eden zavallıcıklara acıyorum. Bir de göreve gelen Milli Eğitim Bakanlarının, öğretmenleri en iyi anlayan ve sahiplenen kendileri olması gerekirken, öğretmen karşıtıymış gibi bir duruş sergilemelerine anlam veremiyorum.
Eğitim-öğretimin karşılığını ödeyebilecek maddi hiç bir değer yoktur. Her şeyi para (madde) ile ölçen kafaya soruyorum:
Anne-babanın sana emeği kaç para eder!
Allah ellerin(m)izi bırakmasın
Dipnotlar :
1. Buhârî, Büyû’ 15, Enbiyâ 37.
2. Buhari, İcâre, 2.