Meydanlardan, dünyaya mektup…
Şairin “Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın” diye hitap ettiği kişiyle tanıştık 15 Temmuz gecesi… Gömülemeyecek kişi sayısı öyle 240 falan da değilmiş öyle, nereden baksan en az bir 70 milyon vardı…
En büyük kahramanlar da sadece öyle tarih kitaplarında, romanlarda yada Amerikan Filmlerinde de değilmiş… Hemen yanı başımızdaymış…
İstanbul surlarına Osmanlı sancağını diken Ulubatlı ile tankın önünde dim dik duran Çengelköylü arasında ben bir fark göremedim…
Bu millet inandığı insanlar için neleri feda edebileceğini, neleri başarabileceğini gösterdi bir kez daha dünyaya… Eline bir taş parçası dahi almadan, sadece belediye havuzunda aldığı abdestle topa, tüfeğe, uçağa karşı imanla nasıl yürünür onu gösterdi…
Binlerce kahramanlık hikayesi çıktı, binlercesi daha çıkacak… Sıradan insanların bir gecede tank, uçak kullanmasından daha önemlisi hepsi bir gecede şehit, gazi ya da en düşük mertebeyle birer kahraman oldu… Askeri bilgileri yoktu, yere yatmayı dahi bilmiyorlardı belki ama, dimdik durmayı biliyordu her biri... Bir kez daha anladık ve gördük ki savaşı ancak piyadeler kazanır…
“Cübbeli ile Hulusi Akar’ı yan yana gören herkes memleketin ayarı bozuldu” dedi ya, aslında memleket 200 yıl sonra fabrika ayarlarına dönmek için bugüne kadar ki en büyük adımını attı…
…
Gençliğimizde dinlediğimiz marşlarda geçen ‘menfeatler döner bize, insanlar akın akın koşar bize’ şeklindeki sözlerin öyle düşündüğümüz gibi pekte hayal olmadığını anladık diğer taraftan… 28 Şubat 1000 yıl sürecek tezine karşı biz ‘Hadi Canım’ diye küfürler sıralıyorsak sebebi bizim bu sürecin en fazla 500 yıl falan sürer iddiamız ve düşüncemizdi aslında.
Yoksa 10 yıl sonra bu ülkenin ne bu hale gelebileceğine bir inancımız vardı nede ülkenin solcusu, sağcısı, islamcısı, ülkücüsü, türkücüsü, ayyaşı, berduşu vatanı, milleti, dininin yanı sıra İmam Hatip Lisesi mezunu dindar bir Cumhurbaşkanını korumak için bir geceye bu kadar büyük destanlar sığdırabileceğine dair öngörümüz. Bu değişim ve dönüşümün 90'ların şartları düşünüldüğünde az bir zamanda olması neredeyse imkansızdı…
Şu günlere ve bir aylık şu süreçte meydanlara bakın bir de… O kadar ki artık Elektrik Dağıtım Şirketleri tamirat için bile olsa elektriği kesemeyecek durumdalar… Çünkü kesseler soluğu şehirlerin meydanlarında alacak bir 50 milyonun olduğunu öğrendik bu ülkede… Bir de Ülkenin tarihini değiştirebileceğine inanmış ve kötü talihini yeneceğinin farkına varmış bir de 80 milyon var artık. Ha bir de bu ülkede bunca zamandır sosyalist bir devrim olmayışının sebebini Anadolu topraklarında yaşayan insanların hissiyatsızlığına bağlayan solcuların geriye bıraktığı bir mor renk… Bu topraklar inandığı insanlar için neler yapabileceğini nelerden vazgeçebileceğini gösterdi çünkü…
Tüm bunlar, bu toprakların genlerinde her zaman vardı; Devrimcilik değil tabi, yiğitlik…
İşte bu yiğitler sayesinde değişti tarihin seyri. Ve askerde 3-5 garaj nöbetine çoğu zaman en hafif ifadeyle serzenişle kalkan bir millet bir ay boyunca hiç uyumadan yüreğiyle, bileğiyle, kundaktaki bebeğiyle, morgdaki cenazesiyle seve seve nöbet tuttu. Bir tarafta bu darbeyi milletiyle önleyebileceğine inanan ve milletine güvenen bir insanın telefon mesajı, diğer elindeki topa tüfeğe rağmen tedirginlik içinde bu millet silahın önünde yere yatmayı bile bilmez diyecek kadar kendi toplumuna yabancı insanların televizyon konuşmaları… Silahı tutan elleri Amerika’dan getirdiler sanki adamlar…
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
10 Ağustos gecesi nöbet final yapmadı. Türkiye, yeni bir başlangıç yaptı… Belki de eskisinden daha zorlu bir başlangıç… En az bir darbeye karşı durmak kadar zor bir başlangıç… Omuzlarında eskisinden daha ağır sorumluluklarıyla… Birliği muhafaza etmek, tesis etmekten daha zor, ki elimizde henüz tam anlamıyla tesis edilemeyen bir birlikteliğimiz var…
Bu birlikteliği bundan sonra aynı heyecanla korumak hepsinden ve her şeyden zor olsa gerek…
…
İyi ile kötünün, hak ile batılın mücadelesi kıyamete sürecek belki ama yine de duamız;
Allah bu ülkeyi bir daha topluca nöbet tutmak zorunda bırakmasın…