Hamdi Bağcı
Hamdi Bağcı Karakış Bastırdı mı? Bastırmadı mı?

Karakış Bastırdı mı? Bastırmadı mı?

Allah bilir ya bu sene Konya’da kış çok enteresan geçiyor. Tipi var kar yok, sosyal medyada “ben karı gördüm”, “ben görmedim”, “kar geldi”, “kar gelmedi” şeklinde yazılar nerede ise bir haftadır Konya’nın en fazla meşgul olduğu konulardan birisi oldu.

Konya Afyon Karayolu dün bu yazının yazıldığı saatlerde kapalıydı, Bosna Hersek Mahallesinden gelen araçların üzerinde kar vardı ama mesela Aydınlıkevler’de kuru, kavurucu bir soğuk vardı ve buna mukabil kar yoktu.

Aslında bir önceki akşam eve gelirken, “sabaha kadar Yüce Yaratanımız bilir ama her halde kar dolar” diye düşünmüştüm. Ama sabah namazına katlığımda camdan dışarı baktığımda yine bahçedeki ağaçlar rüzgârın etkisiyle cuşa gelmiş sağa sola sallanıyorlar ama kar yoktu.

İşe gitmek için dışarı çıktığımda da yine dondurucu bir soğuk fakat kardan eser yok, şeklinde özetlenebilecek bir durum hâkimdi.

Hepimiz insanız insan ne kadar çağın etkisi ile materyalist olsa da “acaba bu şehirde çok mu günah işleniyor da onun için Allah kar vermiyor, soğuk veriyor?” diye düşünüyor.

Ne yalan söyleyeyim ben de düşündüm. “Bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz, bu bize uyarı mı yoksa” diye. Neticede Ankara’da, Sivas’ta, Kayseri’de kar yağıyor, Konya’nın hemen ilerisindeki ilçelerde okullar kar tatilinde ama şehir merkezinde kavurucu, kuru bir soğuk…

Doğal olarak anlamakta zorlanıyor insan.

Neyin bizim için hayırlı olduğunu bilemeyiz ki, belki de Konya için bu hayırlı ama bunu kavramak biz ölümlüler için çok zor.

Neyse efendim, Konya’da okullar tatil edilmiyor, edilmedi, zira kar yok, ama soğuk var, demek ki soğuktan dolayı okullar tatil edilmiyormuş.

Burada tabi iki husus çok önemli, bilim adamlarımız, Konya’daki mevsim değişikliğini bir incelese, küresel bir meteorolojik değişimin etkisini mi yaşıyoruz, yoksa Konya’da kendine özgü yerel bir hava hareketi mi oluşuyor?

İkinci konuda tabi evsiz, barksız insanlar…

Kömür alamayan, pahalı olduğu için doğalgazı çok düşük seviyelerde yakmak zorunda olan, buz gibi havanın buz gibi bir yaşama dönüştüğü hayatlar aklıma geliyor. Beni de üşütüyor ama daha çok onların dertlerine deva olamamanın hüznü var…

Allah (C.C.) hepsine sabır versin ve yardım etsin.

Bizler evlerimizde (Şükürler olsun) üşümeden sabahlıyoruz, kar yağışını bile romantik saiklerle istiyoruz ama öbür taraftan bu şehirde doğalgaz faturası çok fazla geldiği için ısınmaktan korkan, ailecek birbirlerine sarılarak yaşamaya çalışan, evlerinde battaniyelerle oturmak zorunda olan insanlar var.

Evsiz insanlar var, evlerine bir torba kömür alamayan, onurlu, haysiyetli fakirler var…

Peki, onlar kim? İşte zaten onların kim olduğunu bulabilmek, Rabbimizin bize o feraseti vermesini dilemek asıl mesele…

İki yıl oluyor, Cansuyu Derneğinde çalışan Afrika’dan gelmiş bir kardeşimiz vardır. Bir gün (ismini söylemeyeyim) bir ağabeyimiz, “yahu seni rüyamda gördüm, sizin evde kömür falan var mı?” Diye sormuştu.

Tam bir aydır evlerinde soba yakmadan yaşıyorlarmış. Komşuları biraz yardım etmiş, kömür almışlar ama tabiî ki elden gelen öğün olmuyor, olsa da vaktiyle gelmiyor, kömür bitince kimseye söyleyememişler. Çoluk çocuk buz gibi evde bir birlerine sarılarak yaşamışlar.

İster ağlayın ister oynayın, bu kardeşimize ulaşamadığımız takdirde, bu kardeşlerimizi incitmeden, kavurucu soğuklarda eksiklerini gidermeden bizler iman etmiş olabilir miyiz?

Tabi bunları yazarken Suriye’deki kardeşlerimiz aklımıza geliyor, ister istemez… Dün haberlerde Ürdün’e sığınan Suriyeli kardeşlerimizin kamplarını yağmurun vurduğu bilgisi geçiyordu.

“Kınasın dünya, kınasın dünya halkları” diye bir güzel marş dinlerdik eskiden, aklıma o marşın sözleri geliyor evet dünya kınarken Esat katilinin kardeşlerimize uyguladığı zulüm ile kardeşlerimiz donuyor.

Kara kışta, evlerinden, yurtlarından ayrılmak zorunda kalan, bombardımanda ölen yakınına mı ağlasın? Isıtamadığı evladının ellerini iki elinin arasına alıp geleceklerine mi yansın? Hüzünlü bir kader…

İnanınız ben bunları düşündüğümde bütün huzurum kaçıyor, yüzüm kararıyor, içim daralıyor, elimden bir şeyin gelmediğini bilmek bende ıstırap oluyor, kalbimi sızlatıyor.

İşte karı gecikmeli yağan bir şehre pencereden bakarken benim düşündüklerim bunlar. Bir taraftan kendi şehrimizde ulaşamadığımız kardeşlerimiz, diğer tarafta dünyanın seyrettiği Suriye’deki dramın acısında savrulan kardeşlerimiz.

Oysa bu şehir zengin değil mi? Bakın arabalara, bakın anlı şanlı AVM’lere, bakın Zafer’e, bakın Kültür Parka, kampuslara…

Kaçımız sadece moda icabı kaban aldık, kışlık elbise aldık, evimizde giymediğimiz kazaklarımız, çoraplarımız, kabanlarımız bir kardeşimizi ısıtabilir oysa…

Maşa Allah şehrimizde kelli felli, durumu iyi, baya bir insan var ama üşüyen insanları ısıtamıyor paraları, Esat’ın bombasından kaçan kardeşlerimizle ilgilenmiyor onların pahalı yaşamları…

“Ama bir sürü de yardım yapılıyor” diyenler olabilir, ama yetmiyor işte. Dünyanın refahı eşit dağıtılmıyor ki… Bir kişiye dokuz pul, doksan dokuz kişiye bir pul…

Şu kara kışta, şu sokaklarda gezmekten korktuğumuz günlerde, ne olur daha fazla birbirimizi anlamak için feraset dileyelim Rabbimizden…

Allah (C.C.) bütün Müslümanları bu dünyanın şerrinden korusun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamdi Bağcı Arşivi