Haşim Bey’i Yanlış Anlıyorsunuz…
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, kendisini ziyaret eden Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) basın özgürlüğü heyetine yaptığı açıklamada, Türkiye’de bir ‘’ korku iklimi’’ oluştuğunu belirtmiş ve eklemiş:
‘’Temel hak ve özgürlükler konusunda mücadele gerekir. Gazeteciler direnmeli, pes etmemeleri gerekir. Direnin pes etmeyin’’
Bu açıklamaları okuyunca Haşim Beyin, Paralel yapılanmayı konu edinen yazılardan dolayı dava yağmuruna maruz kalan gazetecileri kast ettiğini düşündüm ve hâlâ aynı kanıdayım. Zira gerek paralel yapının medyası gerek ulusalcı medya gerekse de bir zamanların hükümetlere ayar vermede pek mahir olan medyası, muhalif duruş nazarı altında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına, etmedik hakaret iftira bırakmazken, söz konusu yayınlar dolayısıyla açılan davalar ‘’Davacı, Türkiye cumhuriyeti Başbakanı olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir’’ gerekçesi gösterilmek suretiyle ret edilmektedir. Yani antierdoğanist cephenin özgürlük anlamında hiç bir sıkıntı yaşamadığı gün gibi aşikârdır.
Lakin aynı durum Milli Güvenlik Kurulu’nun iç ve dış tehditler bölümünde yer alan paralel yapılanmayı konu edinen yayınlar yapan medya organları için geçerli değildir. Çünkü 17 Aralık süreciyle başlayan dava furyası, bu medya organlarını susturma-bitirme amacına yönelmiştir. Söz konusu malum yapının ‘’yargıdaki ağırlığı’’ dikkate alındığında bu tehdidin boyutları çok daha iyi anlaşılacaktır…
‘’korku iklimi’’ kavramıyla anlatılmak istenen tam olarak da bu olmalıdır… Kendileri gibi düşünmediği için hükümet yanlısı diye eleştirilen, ‘’yandaş medya’’ olarak yaftalanan medya temsilcileri yayınları dolayısıyla birçok davalarla boğuşmak zorunda bırakılarak hem maddi hem manevi zorluklara duçar olmuşlar, hem de böyle önemli bir dönemde zamanları Emniyet’te, Adliyede ifade verme uğruna heba edilmiştir… Güya baskı gördüğü iddia edilen muhalif medya ise hep gönlünce manşetler atmış ve içlerindeki kini yayınlarına aksettirmekte hiçbir beis görmemişlerdir… Gezi olayları sürecinde Halk TV’nin yayınları bilindiği üzere sükûneti değil kışkırtıcılığı hedef almıştır ve bunu yaparken hiçbir engelle karşılaşmamıştır…
Karşısındakini ‘’Havuz medyası’’ diye tanımlayan ‘’Himmet medyası’’ ise haber bülteni adı altında kara propaganda yayınları yaparken, hükümeti zaaf içinde göstermek adına uluslararası arenada devletimize zarar verecek yayınlar yapmaktan hiç çekinmemiştir… 17 Aralık sürecinden sonrada kendisiyle ayni minvalde düşünmeyen gazetecilerle bin bir türlü desiselerle yollarını ayırmışlardır…
Bu zaviyeden bakıldığında Haşim Bey’in sözleri, -BENCE- baskı ortamına rağmen omurgalı bir duruş sergileyen mütedeyyin kesim gazetecilere moral ve destek anlamındadır… ‘’siz o tazminat ve ceza davalarına aldırmadan, psikolojik baskılarla yılmadan, kutsallık addedilen değerlerin gölgesinde millet egemenliğini galebe çalarak belli zümrenin egemenliğini idame ettirme hülyasında olanların asıl maksatlarını ifşa etmekten geri durmayın’’ mesajıyla devletimizin bekasına hizmet edecek adımlar cesaretlendirilmiştir(?)
Şahsen ben Haşim Bey’in açıklamalarındaki mahiyetin bu yönde olduğu kanaatindeyim, zaten aksini düşünmemize sebep olabilecek ‘’başka bir iklim’’ de gözükmüyor… Batılı devletlere nasip olmayacak kadar basın özgürlüğüne sahip olan muhalif medya lehine bu cümlelerin sarf edildiğini düşünmek bana hiç mantıklı gelmiyor… Muhalif cephenin %70-75’i bulan medya gücüne rağmen baskı altında olduğuna kim inanır ki zaten?
Hattı zatında Kendisi özgürlüğün ülkemizde en mümtaz savunucularından biridir, öyle ki ‘’sığ görüşlere’’ olan hassasiyetini devlet ricali önünde haykırmayı özgürlüğün bir gereği olarak görürken, ‘’Dönemin Başbakanı’’ olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuruyu, belki de ‘’Twitter özgürlüğü’’ adına işleme alınma-masında bir beis görmemektedir… Sağlıcakla kalın…