Güvenlik Zaafiyeti mi İşbirliği mi?
Geçen hafta dünyayı şoka uğratan bir suikast gerçekleşti. İsrail’in gerçekleştirdiği bilinen suikastın kurbanı, Hamas Lideri İsmail Haniye oldu. Suikastın gerçekleştiği yer ise İran’ın başkenti Tahran’dı. Olaya birlikte bakalım.
Evet, 30 Temmuz’da İran’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin törenine dünyanın farklı ülkelerinden liderler katıldı. Katılan konuklar arasında Hamas Lideri İsmail Haniye de vardı. Törenin hemen ertesi günü sabah saatlerinde acı haber geldi. Haniye suikasta kurban gitmişti. Hem de İran’ın tam merkezinde ve güya en korunaklı yerinde. İran hemen açıklama yaparak, suikastın ülke dışından fırlatılan kısa menzilli füze ile gerçekleştirildiğini öne sürdü. Fakat ortada buna dair hiçbir delil yoktu. İran olayı gizlemeye çalışsa da neredeyse tüm uzmanlar, suikastın önceden hazırlanan bir bomba işi olduğuna hemfikir. Yani aylar öncesinden Haniye’nin kalacağı odası tespit edilip oraya bomba yerleştirilmiş. Hadi diyelim ki, İran’a inanarak uzaktan atılan bir füze ile gerçekleştiğini düşünelim. Başka bir ülke senin başkentinde senin misafirini uzaktan gönderilen bir füze ile vuruyor ve sen bunun önlemini alamıyor ya da almıyorsun. O zaman “ben devletim” diye ortalarda neyine güvenerek tehditler savuruyorsun? Ya da düşman dediğin ülkenin ajanları senin ülkende, en güvenli mekâna bomba yerleştirip senin misafirine suikast yapıyor ve sen sadece içi boş kuru tehditler savuruyorsun. Yok efendim birkaç saate bir şeyler olacak falan, ancak günler geçti, yine kuru tehdit, yine boş konuşmalar. Senin evine davet ettiğin, canı, namusu ve malı sana emanet olan birisini korumaktan bile acizsen, o zaman sen zaten devlet olarak bitmişsin. Benim şahsi kanaatim ise İran’ın bu konuda direkt İsrail ile işbirliği yaptığıdır. Çünkü bir devlette bu kadar zaaf olamaz. Hele ki İran’da…
Belki biraz uç bir iddia olabilir ama İran’ın bölgede İsrail ile işbirliği içinde olduğunu düşünüyorum. Bugün İsrail, bölgede girmek istediği tüm ülkelerde dolaylı veya doğrudan İran’ın parmağının olduğunu görebiliyoruz. İsrail’in vurduğu her ülkede İran’ı bahane ediyor. Bu ülkelerde İran resmen İsrail’e kapı açıyor. Bunu görmeniz açısından Gazze kasabı Netanyahu’nun 2002 yılında ABD Kongresi’ndeki konuşması dikkat çekicidir. Konuşmasında Netanyahu şunları söylüyor: “Ortadoğu’da şu an dört Arap başkentine hâkim ve harekete geçmeliyiz. Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana için harekete geçmeliyiz.” Bir başka konuşmasında ise Netanyahu: “Eğer Saddam’ı devirirseniz, size garanti ederim ki bölgede muazzam olumlu yankıları olacaktır. Saddam’ın çöküşü, İran gibi ülkelerde büyük bir patlamaya, bitişe yol açacaktır.” diyor.
Sonuç olarak, Gazze kasabı Netanyahu’nun o gün söylediği dört başkent ve Saddam’ın devrilmesine İran desteğiyle ulaştı. Bugün isimleri çekilen dört başkentte de İran fitnesi mevcut. Bunu es geçemeyiz. Ayrıca suikast meselesinde bir ayrıntı daha dikkatimi çekti. İran devleti, Pezeşkiyan’ın yemin törenine kendisine bağlı Lübnan Hizbullah’ının lideri Nasrallah’ın katılmasını “güvenlik endişesi” nedeniyle son dakika iptal etmiş. “Güvenlik endişesi” nedeniyle Nasrallah’ın katılmasına karşı çıkan İran, İsrail’in hedefindeki Haniye’yi sözde güvenli yerde ağırlamış. Yorumu artık size bırakıyorum.