GÜNEŞİN KAPISI
Barselona mı, Madrid mi sorusuna genelde cevap ‘tabi ki Barcelona’ olur. Ama Madrid de hiç yabana atılacak bir şehir değil. Ben gerçekten çok sevdim. Tarihi, asaleti, değişik bir duruşu var Madrid’in…Siz sadece kente kendinizi bırakın...Bir kaç bin yıllık bir kent Madrid. İçinde Mağribiler’in de Romalılar’ın da izlerine rastlanıyor. Madrid tam bir renk cümbüşü ve en çok Kırmızı seviyorlar.Çünkü bellerine taktıkları kırmızı kuşak cesaretin ve arzunun rengi...Karşılaşacağınız her bir binada ayrı sanat, her sokakta ayrı motifler oldukça etkileyicidir. Burada şehrin tadına varmak için sabırsız olmayın. Gün boyunca bir kafe de bile otursanız gününüz boş yere geçmiş olmaz. Emin olun sadece kahvenizi içerken bile şehrin tüm güzelliği geçiyor olacak önünüzden. Sadece seyretmekten zevk alabileceğiniz dünyanın yaşayan, yaşarken de keyif veren ender şehirlerinden biridir Madrid. Gezinize başlamak için tercih edeceğiniz birçok nokta olabilir. Ama bizim önerimiz, eski Madrid’den başlamanız olacak. Madrid’in de büyümeye başladığı yerden gezinize başlamak Madrid’le birlikte yaşamak demektir. Uzun yıllar önce kurulan bu şehrin geçen zaman içinde nasıl büyüdüğünü, nelerinin değiştiğini, neleri değiştirdiğini daha iyi görebilmek demektir. Bugün hala devlet törenlerinde kullanılan 18.yy’da yapılmış (Palacio de Real) Kraliyet Sarayı’nı gezinizin başlangıcı için seçebilirsiniz. Birçok İspanya kralına ev sahipliği yapmış Kraliyet Sarayı’nın yapımı 25 yıldan fazla sürmüştür. Sarayı yaptıran Kral V. Felipe zamanından XIII. Alfonso zamanına kadar kullanılan saray hala Madrid’deki en görkemli yapıların başında geliyor. Kraliyet Sarayı geçmişten bu yana görkemini hiç yitirmemiş, yaklaştıkça sizi gökyüzü gibi sarıyor. Madrid’in en büyük ve en popüler meydanlarının başında İspanya Meydanı (Plaza Espana) gelir. Önceki yıllarda ordu tarafından karargah olarak da kullanılan bu meydan da şimdilerde en dikkat çekici yer, Cervantes, Donkişot ve Sanço Panço heykel gurubunun olduğu alandır. Dikilitaş ve birbirinden güzel görkemli binalar güzelliğiyle göz kamaştırır. Elli yıl öncesinin en büyük betonarme binası olan Zürafa gökdeleni de bu meydanda yer alır. Yüzyıl önce oluşturulmaya başlanan; Şu anda eski ve yeni Madrid’i birbirine bağlayan muhteşem yapıların süslediği Calle Mayor’dan devam edip Plaza Mayor’a ulaşabilirsiniz. Plaza Mayor’da belki de en çok hoşunuza gidecek olan şey kalamar ve kalamarlarınızı yerken izleyebileceğiniz sayıları yüz elliye ulaşan işlemeli cepheye sahip dükkanlardır. Aynı zamanda meydandaki yüzleri maskeli, çeşitli kılıklara bürünmüş dilenciler, Plz.Mayor’un eğlenceli renklerindendir. Meydandan devam ettiğinizde Puerto de Sol’a (güneş kapısı) ulaşırsınız. Şehrin simgesi olan bronz ayı heykelinin önünde fotoğrafınızı çektirmeyi unutmayın. Efsaneye göre bronz ayının önünde fotoğraf çektirenler günün birinde mutlaka Madrid’e geri dönecekler. Puerta del Sol, adından da anlaşılacağı gibi güneşi eksik olmayan oldukça hareketli bir geçiş noktası. Güneşin kapısı, birbirinden güzel mağazalar ve kafelerin bulunduğu büyük meydanlara, restoranlara ve birçok oteli barındıran caddelere, birçok alışveriş alanlarına açılıyor. Gezinize yürüyerek devam etmenizi tavsiye ediyoruz çünkü bu sokaklarda karşılaşacağınız her şey sizleri etkileyecek. Halkın şehrin gürültüsünden biraz olsun uzaklaştıran büyük park Parque del Buen Retiro ya paralel devam edip Madrid’in en büyük istasyonu ve aynı zamanda hızlı tren garı olan Atocha’ya gidebilirsiniz. Atocha; İspanya’nın birçok noktasına giden hızlı trenlerin kalkış noktasıdır. Bina içerisinde bir botanik parkı bile var. Hemen yakınında Madrid’in adıyla birlikte anılan Reina Sofia Müzesi yer alıyor. Müze, Picasso ve S.Dali eserlerinin yanısıra cam asansörüyle de ünlü. Eğer sanata düşkünlüğünüz varsa bu müzeyi gezmeniz bir gününüzü bile alabilir. Her bir şaheserin başında bazen onlarca dakika geçebiliyor. Madrid’de alışveriş olanakları çok olsa da şehir dışındaki outlet mağazaları dünyanın tüm markalarını bir arada ucuza bulmak için bulunmaz fırsat. Fakat bunun dışında yakın kasabalarda da alışveriş olanağı var. Sadece alışveriş de değil çevre köy ve kasabalarda çeşitli zamanlarda yaptırılmış birçok saray, ev ve av köşkleri de siz zaman ayırdıkça karşınıza çıkacak diğer güzellikler. Madrid sokak tabelalarının, onları ilginç ve hatırlanabilir kılan özellikleri arasında en dikkat çekici olanı sokağın ismiyle alakalı bir resmi de bünyesinde barındırması. Sokağın adına göre çeşitli resimler eklenmiş. Son olarak şehri turla gezmek yerine kendi gezinizi kendiniz organize edin. Peki neden Madrid? Yani bu isim nereden geliyor? İsim konusunda üç efsane var. Birincisi bu coğrafyada ormanlarda çilek yiyen ayılar yaşarmış. Çilek ağacı İspanyolca Madrono demek, zamanla Madride benzemiş. İkincisi Celtik'lerden gelen bir kısım göçmen 9.yy. da ayılardan korunmak için kale kurmuş adını Materit koymuş. Eh bu daha akla yatkın. Üçüncüsü Endülüs'ten gelen Araplar Mayra adını vermiş. Hayat veren demekmiş. Sonra "yer" anlamına gelen "it" ekini İber halkı eklemiş ve adı Mayrit olmuş. Galiba en gerçekçisi bu. Avrupa başkentleri içerisinde kişi başına düşen ağaç sayısı ve yeşil alan miktarında olan Madrid'i görmenizi tavsiye ederim.
Madrid’e doyduk mu? Hayır!
Yine gitmek ister miyiz? Kesinlikle Evet!