Geceler Halep’te de çok soğuk mu ki?
Konya’nın gündemi çok yoğun, el-hak doğru, Türkiye’de gündem çok, doğru evet buna da eyvAllah ama biz de Müslüman’ız kardeşim ne yapayım.
Her akşam yemek yerken, sıcak evimde televizyon izlerken, çocuklarımı severken, yatarken ve efsunlu sonbaharın tarumar ettiği ağaçları izlerken hep aklımda Suriye’deki küçük çocuğun şu saatte tir tir titremesi geliyor. Nasıl yapayım, nasıl kendimi kandırayım, nasıl o küçük bebeğin üşümesini görmeyeyim?
Biliyorum güçsüzüm, çaresizlik zaten bizlerin artık ön adı oldu, bir işi başarabilecek gücümüz kudretimiz yok ama düşünmemi, onlar için ağlamamı, şiir yazmamı da engelleyemez ya zaman…
İşte onu yapmaya çalışıyorum, bir trajedinin ağıtını yazmaya çalışıyorum. Bombaların tarumar ettiği evlerin arasında, çamurun içinde geceleyin katil Esat’ın uçaklarının sesinde kulağı ve annesinin zorla bir yerlerden bulduğu iki lokma ekmeği yemiş, dehşet içinde bir obüs ya da havan sesinin geceyi parçalamasından korka korka yaşamaya çalışan yavrucağın acısını anlamaya çalışıyorum.
Yalan söylemeyeyim aklımdan atabilsem mutlu olacağım, ben mi yapıyorum bunları diyorum bazen, benim ne sorumluluğum var değil mi?
Ben ne yapabilirim, işte hiçbir şeye gücüm yetmiyor ki… Sanki Filistin’e ağıt yakmaktan başka bir şey yapabilmiş gibi… Diyorum ama biz Müslüman’ız diyorum ve o noktada kalıyorum.
Hepimiz “onuru kırılmış soy atları” gibiyiz. Şimdi yine soğuk, yine bombalar patlıyor, sokaklarda ateş almış metallerin vızıltısı kulakları sağır ediyor. O küçük yavrucak üşüyor, korkuyor, hırsından koca katil insan eti yiyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz…
Dünya seyrediyor, Birleşmiş Milletler seyrediyor, Avrupa’nın medeni softaları seyrediyor ve bir katil Müslüman öldürüyor. “Elimizden bir şey gelmiyor küçüğüm, bizi bağışla” demeye bile hakkımız yok. Sen üşüyorsun, annen üşüyor biliyorum, baban şimdi nerelerde bakalım, onurlu bir mücahit O şimdi ve dünyanın yenilmişliğinde yüz yıllık köhnemiş katilin topraklarından elini çekmesi için mücadele ediyor…
Biz ey Konya, nasıl yapacağız, nasıl Suriyeli küçücük çocukların üşüyen ellerini, üşüyen ayaklarını sarıp sarmalayacağız ve üşütmeyeceğiz kardeşlerimizi…
Biz Müslüman değil miyiz? Biz kardeşimiz kışın üşürken evimizde huzurlu bir şekilde yaşayabiliyorsak bunda bir yanlış yok mu?
Bizler alışveriş merkezlerinde daha pahalsını, daha iyisini alabilmek için mücadele ederken, bir ayakkabıya yüz tane yetimin bir haftalık yemeğini verirken nasıl olacakta imanımız bizi cennete götürecek?
Kardeşlerimizin dertleri ile dertlenmezken, onlar için en azından kampanyalar düzenleyerek, giyecek, yiyecek, para, ilaç gönderebilecekken, ellerimizi bile kıpırdatmazken nasıl olacak ta “Müslümanlar kardeştir” diyebileceğiz…
Bizden isteyene daha fazlasını vermek için değil de, “yav valla herkese veriyoruz, verdik bitti” derken nasıl olacak da kardeşlerimizle aynı acıları yaşamış olacağız.
Kendimizi kandırıyoruz, kendimize acımamız gerekiyor, bizler zavallıyız…
O küçük çocuk üşürken, titrerken, korkarken bizden daha büyük, bizden daha güçlü. Çıplak ayaklarıyla Şam’ın, Halep’in çamurlu sokaklarında, bombardımandan kaçarken bizden daha onurlu…
Ve ey katil sen bir gün hesap vereceksin. Bu dünyada da görecek seni insanlar, atalarından süzülüp gelen katilliğin, bu toprakların satılmışlığı, ihaneti, arkadan vurması, atalarının mirası sana biliyoruz.
Sen ey katil içinde yaşadığın korkuyu bütün bedeninde yaşayacaksın.
Bir resme bakıyorum, uçakta, eşiyle birlikte Esat ve iki çocuğu var. Çocukların elbiseleri sıradan, günlük elbiseler, belki de gecelikleri. Ne kadar masumlar, ne kadar çocuklar…
Babalarının bir katil olduğunu, kan içtiğini, Müslüman etiyle beslendiğini, hatta atalarının geninden bunu aldığını biliyorlar mı?
Bu toprakların atalarına hep beddua ettiğini biliyorlar mı? Müslümanların kanını içen İngilizlerle aynı sofrada kan içenlerin, Fransızlarla pazarlık sofralarında Müslüman eti yediklerini biliyorlar mı?
Ey katil Esat masum çocukları öldüren, babalarını, öldüren, annelerini dul bırakan Esat katili senden elbette Allah hesap soracaktır.
Bizler güçsüzüz, ama bizim Mabudumuz çok güçlüdür ve tarih her zaman Yüce Yaratanımızın zalimleri bu dünyada bile cezalandırdığını yazmıştır ve bundan sonra da yazacaktır.
Sen de hesap vereceksin. Bizler hesap soramayız belki, o kadar gücümüz olmayabilir ama biliyorum ki Ümmetin Şehitlerinin gücü seni yok edecektir. Sana hesabın sorulduğunu, senin katliamlarına sessiz kalmayan zamanın da yaşandığını mutlaka göreceğiz. Hiç şüphe duymuyorum.
Ey Konya lütfen, Suriyeli çocukları gör.
Ey Konya’daki sivil toplum kuruluşları gün bugün değilse ne zaman, lütfen kampanyalar başlatın. Suriyeli çocuklar battaniye bekliyor, çorap bekliyor, gıda bekliyor, ayakkabı bekliyor…
Tabi biz de bu acıyı görüp kampanya başlatacak yiğitler bekliyoruz…
Haydin, kış bastırdı, ne zaman yardım edeceğiz kardeşlerimize…
Rabbim bize hesabını sormadan, biz kendimize gelelim…
Yoksa bu acı o bebekleri değil ama hepimizi kangren edecek… Bilginiz olsun…