“FETÖ” mü Daha Tehlikeli Yoksa “METÖ” mü?
Ülkemiz yoğun gündemle meşgul durumda. Sınır ötesi ve sınır berisinde hummalı bir çalışma var, ülkemiz alçaklardan temizlenmeye çalışılıyor. Bu durum bizim gündemimizi oluşturduğu kadar çıkar ilişkisi güdenlerin eteklerini tutuşturduğu için onların da gündemi Türkiye’den ibaret.
Dışardan PKK, PYD, YPG ve onları kukla niyetine oynatan ülkeler, içerden Fetö ve yardakçıları oyunlarına devam ediyorlar.
Fetö’ye yardım ve yataklık yapan, hala kendini gizleyen ve bu insanların gün yüzüne çıkmasını engelleyen herkes gün gelip hesap verecektir, ya bu dünyada ya da huzur-u mahşerde.
İster içerden olsun, ister dışardan; hepsi aynı örgütün elemanları…
Bizim en büyük sorunumuz Fetö gibi görünüyor ama değil, “METÖ”dür. “METÖ” yani “Menfaatçi Terör Örgütü”dür.
Bu örgüt mensupları her yerdeler ve Fetö’den daha kıdemliler…
Sadece parti teşkilatlarında zannetmeyelim bunları, uzanabildikleri her yerde hayat sürüyorlar. Menfaat elde edebilecekleri her işe canla başla sarılır, o işin hakkını vererek çalışırlar. Zannedersiniz ki, çok başarılı, devasa işlerin hakkından geliyor.
O işi nasıl aldı, kimler aracı oldu, haklı kazanç mı elde etti, birilerinin hakkına girdi mi? Bu soruları sormayıp ne kadar kar ettiğine bakıyoruz.
Hayatımızdan helal ve haram kavramlarını çıkarmış ya da bu kavramların mahiyetini yeterince idrak edememiş olabilir miyiz?
Helal-haram hassasiyete sahip değilsek dahi bu yapılanı ahlakî buluyor muyuz?
Bu METÖ’cüler yüzünden “gönüllü” faaliyet yapan insanlar hep zan altında bırakılırlar. Bir yerde gönüllü olarak çalışmak artık “enayilik” olarak adlandırılıyor, bu örgüte mensup kişiler tarafından. Sadece Allah rızasını umarak yapılan işler, bir çıkar yoksa daha değersiz hale dönüştürülmeye çalışılıyor ve gereksiz iş statüsüne düşürülüyor.
Menfaatçi terör örgütü, diğer tüm örgütleri de kucaklar, hepsinin çatısını oluşturur. Menfaatine olmayan tüm işlerde karşısında kim olursa olsun tanımaz, ezip geçmeye çalışır. Kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen bencil insanlardır.
Bir hak davanın mümessili olamazlar hiçbir zaman; ama çok iyi rol yaparlar. İşlerini öyle planlı yaparlar ki, ensenize vurup lokmanızı alırlar, haberiniz olmaz.
Sorsan hepsi ahlaktan dem vururlar; ayetten, hadisten konuşurlar. Bol keseden kıssadan hisse dağıtırlar. Kendi hayatlarına baksan menfaat batağında boğulmak üzeredirler; dini ve ahlakî değerleri kendi hayatlarına göre uyarlayıp yeni bir inanış ortaya koymuşlardır.
Bir işe başlarken, o işin akıbetini niyetimizle belirleriz. Niyetimiz ne ise bir işin akıbeti de o olacaktır. Niyette bozukluk varsa, o işin hayrını dilemek, o işten bereket beklemek anlamsız olur.
İnsanoğlu beşerdir, bazen şaşabilir. Yaptığı işin yanlış olduğunu anladığı anda geri adım atma eğilimine sahip olmalıdır. Hata edilebilir, yalnız hatayı fark edip o hatadan dönmek de bir o kadar büyük bir erdemdir.
Kardeşim; bu fani dünyada bir hak davanın mümessili ol. Sorumluluk aldığın her işte adaleti, ahlakî değerleri, dinî kriterleri vazgeçilmez ölçü edin. Dünyada ve ahirette mesrur olmak istersen kimsenin hakkını yeme. Birilerinin sırtını kendine basamak etme; o insanlar bunu fark ettiğinde ayağının altı boşa çıkar. Daha fazla kazanmak için hırslanma, karşılıksız da hizmet ettiğin insanlar olsun.
Niyetimiz hayr, akıbetimiz de hayr olsun…