ENSAR OLMAK
Köyden yeni gelmiştim…
Temizlik yapıyordum…
Çalan telefon günlük rutin işlerimin rotası değiştirdi.
Telefondaki ses büyük kızımın sınıf arkadaşı Aleyna'nındı…
Konya’ya yeni gelen Suriyeli bir aile için yardım istiyordu...
“Aile yeni gelmiş, anneleri sınırda kalmış, onlara Hocacihan tarafından küçük bir ev tuttuk… Ama evin içi bomboş kullanmadığınız eski eşyaları halı, battaniye, soba, odun erzak ne varsa elinizden ne geliyorsa” diyordu…
“Çoluk çocuk perişanlar ne giyecekleri var ne yiyecekleri herkese bir söylesen ...”
…
Ah! be çocuk herkes keşke senin gibi düşünse, iyi yürekli olabilse…
Mahallem konum itibariyle müstakil evlerden oluşan genellikle kırsal kesimden gelen insanların yaşadığı bir mekan…
“Telefonu kapattıktan sonra sokaktaki komşularıma Suriyeli ailenin dramını anlattım” hemen…
Kimsenin durumu mükemmel değildi ama; Sokakta, açıkta kalmış insanları ihmal edecek kadar duyarsızda değildi çıkmaz sokağımızın iyi yürekli insanları… Kimi yatak yorgan kimi halı yastık kimisi patates, soğan, bulgur, konserve, elma, kimisi de mutfak eşyası getirdi… Kim neyi varsa ondan… Kısa sürede bahçemin içinde erzak eşya kıyafet yığınları oluştu… Tek bir kişi bile duyarsız kalmamıştı…
Sonra eşimi aradım. Cami cemaatine de durumu anlatsın diye… Öncü olurlar diye düşünmüştüm… Cemaatten eşime tepki gösterenler olmuş… Sağ olsunlar ama… Günün beş vakti camide cemaatle namaz kılan emekli amcalarımız yardım isteyince tepki göstermişler “Mecbur muyuz” “Niye geldiler?” diye …
“Allah’ın evi camilerde cemaatle namaz kılmak neden önemli?” diye düşündüm bir an… İnsanlar birbirleriyle kenetlensin birbirlerinden haberi olsun diye değil miydi? Dertler sorunlar paylaşılsın diye değil mi? Zenginle fakirin aynı safta olduğu yer herkesin toplandığı, birbirlerinin sorunlarından haberdar oldukları yer ümmetin evi değil miydi?
“Komşusu açken tok yatmasınlar” diye değil miydi bunca eziyet… Bu dinin temsilcileri olarak gördüğümüz cami cemaati yardım konusunda öncü olmalıydı değil mi? Hatta bu kervanda en önde olmalı değiller miydi?
Cami cemaatinden bazı kişilerin bu tutumunu duyunca “Maun suresi” takıldı aklıma ayet ayet… Kabirde ilk soracakları şey miydi ne kadar para biriktirdiğin?
Gördün mü dini yalanlayanı, yetimi itip kakanı, yoksulu doyurmayanı? Görmedin mi yoksa, yada görmezden mi geldin ey Müslüman?
Vay o namaz kılanların haline, onlar namazlarının özünden uzaktır, halka gösteriş yaparlar, hayra da engel olurlar…
Belki de onlarla birlikte hepimizin imtihanıydı bu dünyada onların durumu… Onlar muhacir, bizde Ensar olmalıydık… Sindiremedik göçmenleri… Onlar mı perişan biz mi anlayamadım?
Anladım ki onları kendimizden de korumamız gerekiyormuş?
Akşam ezanlarından sonra yardım için toplanan eşyaları yükledik emanet kamyona… Kocaman yürekli Aleyna’nın ve Annesinin yanına, oradan kerpiç evlerin arasında bir garip Suriyeli aileyi barındıran eve… Ev dediysem bildiklerimizden değil… Kerpiç duvarla örülü avlunun içinde iki küçük odadan oluşan bir baraka… Tuvaleti de mutfağı da dışarıda…
Eşyaları indirirken dört ile on yaşları arasında dört beş çocuk geldi konuşuyorlardı… Bir şeyler anlatıyorlardı birbirlerine; cıvıl cıvıl… Kimse yoktu başlarında… Anneleri sınırda kalmış yirmili yaşlarda bir abla ilgileniyordu bu gariplerle… Eski eşyaları aldıklarındaki sevinçlerini görmeliydi her insaflı yürek… Sanki lunaparktaydılar yada sanki bayramdı onlara parlıyordu umut dolu gözleri; Kara geceye, kapkara dünyaya inat…
Kullanmadığımız eşyalarımız yada fazla erzaklarımız bile birilerinin yarasına merhem olacak… Hatta belki de cansuyu mesabesinde… ?
Haydi Konya! Maneviyatına uygun hareket et… Mevlana’nın torunu olarak bize emanet edilen muhacire ensar ol… Kenetlen…
Medine'leş…