Çözüm Sürecindeki Duraksamanın Nedeni
Hep söyleriz, hatta derslerde bile öğretilir terörün bazı ülkeler için dış politika aracı olduğu. Terör aslında hem dış politikada hem de iç politika da bir araçtır. Bu noktada ben PKK özellinde yazmak istiyorum fakat şu son Ergenekon davası süreçlerinde de bir kere daha göründü ki gerek PKK’yı gerekse Ergenekon’u ülkemize karşı hem içeriden hem de dışarıdan çok sayıda aktör bir araç olarak kullanmış. Bu noktada Türkiye’ye karşı kullanmak noktasında önemli bir araç olan PKK’nın Türkiye ile bir çözüm süreci yürütmesi uluslararası düzende dış politikası Makyavelist yani çıkara dayalı olan ülkeleri rahatsız ediyor. Bu ülkeler bu doğrultuda ellerine geçen her türlü fırsatı kullanmayı mübah görüyorlar. Çözüm sürecinde son yaşanan tartışmalar ve sürecin duraksamasının nedeni de bu aslında.
PKK’nın varlık nedenini; sadece “dış güçlerin güllük gülistanlık olan ülkemize karşı bir oyunu” olarak görmek ne kadar yanlışsa sadece içerideki bazı sorunlar olarak görmek de bir o kadar yanlış. 1960 darbesiyle temellerinin atıldığını düşündüğüm PKK sorununda özellikle son Ak Parti iktidarıyla çözüme yönelik önemli adımlar atıldı ve bu son çözüm süreciyle de sorun nihayete erdirilmeye çalışılıyor.
PKK sorununda toplumda çözüme yönelik inanç ne kadar yüksekse bu sorundan beslenenlerin direnci de o kadar yüksek. Süreçteki son tıkanmada da bir çok aktörün etkisi var. Zemin kaybeden BDP’nin siyaseten kullandığı dil ve benzeri çok sayıda olumsuzluk olmakla birlikte gelinen noktadaki duraksamayı Suriye meselesinde aramak bence daha doğru olacaktır.
Suriye’de ortaya çıkan otorite boşluğu PKK’nın ve benzeri pek çok örgütün bir takım hayaller kurmasına sebep oluyor. Bu PKK noktasında sadece hayal olarak da kalmıyor. Esed ve İran -Karayılan’ın “Bize yapılan bazı teklifler var” gibi bazı açıklamalarını da dikkate alırsak- PKK’ya Suriye’de kurulacak yeni statükoda bazı tekliflerde bulunuyorlar. Bu tip tekliflerle karşılaşan PKK tabi ki çözüm sürecinin devam ettirilmesi noktasında isteksiz olacaktır. BAAS, Hafız Esed’den bugüne kadar Suriye vatandaşı dahi kabul etmediği Kürtler’e zamanın çok gerisinde kalan bir takım haklar vererek yeni bir açılım gerçekleştiriyor. PKK ve BDP, hükümetin açıkladığı demokrasi paketine burun kıvırırken Esed’in yıllar önce yapması gerektiği halde yapmadığı bazı iyileştirmeleri yapmasıyla Türkiye’deki süreci dondurabiliyor.
Gelinen noktada sürecin devamı oldukça zor gibi görünüyor. Çünkü Türkiye’nin pek çok adımına karşılık Suriye’de kurulacak yeni düzenden PYD eliyle bir pay kapmayı planlayan PKK bu noktada Türkiye ile çözüme gitmektense diğer tarafa kanalize oluyor. Ancak gerek bu hafta içerisinde; İngiltere, Fransa gibi ülkelerden yapılan “Esed ile yeni bir döneme geçilemez” mealinde bazı açıklamalardan gerekse uluslararası kamuoyunun genel tutumundan ve belki hepsinden önemli olan Esed’in artık uluslararası meşruiyetinin kalmaması gibi meselelerden dolayı PKK yine yanlış olanı yapıyor. Sonucunda eli boş kalacak ve bölgemiz için olan akan kana olacaktır. Bir terör örgütünden elbette böyle insani düşünmesini bekleyemeyiz ancak bari çıkarlarını ve bölgenin geleceğini doğru okuyabilse. Tarafını Esed olarak seçerse siyaseten de kaybeden olacak. Bu duruma Kürt halkı ne der bunu da elbette ki seçimlerde göreceğiz. Kürt aydınların artık bu paradoksu dile getirmesi gerekiyor. Bugüne kadar bazı yanlışlar yapılmış olsa da gelinen noktada çözümde ısrarcı olan Türkiye mi yoksa vatandaş dahi kabul etmeyen üstüne üslük katliamlarla muamele eden bir BAAS/Esed mi? Bu soruyu Kürt aydınlar önce kendine sonra da halka sormalılar.