Hamdi Bağcı
Hamdi Bağcı Bu dünya herkesin kıymetini bilmez

Bu dünya herkesin kıymetini bilmez

Bu dünya herkesin kıymetini bilmez buna çok aldırmamak lazım

Değerli birçok insan savrulur gider bu dünyada.

Hep şöyle düşünmüşümdür;

Bu dünyadaki en kıymetli insanlar diğer insanların onlara bir kıymet belirlemesini önemsemeyen insanlardır.

Kıymetin değerlisi Allah rızasıdır, onun dışındakilerin pek bir önemi yoktur.

Keşke, her insanın kıymeti bilinse, her insan anlaşılsa, her insan sevilse, her insanın değerli olduğu gerçeği sapmaz bir kural olarak insanlar arasında yaygınlaşabilse…

Ve her insan kıymetli olsa…

Ama öyle olmaz.

Kendini satacaksın arkadaş, kendini satan adam, bir yerlere gelir, diyordu adamın biri bana…

Hasbunallah, satmak, almak…

Erik Jan Zürcher’in Modernleşen Türkiye'nin Tarihi isimli kitabını okumuştum. Orada Zürcher, 1960’lı yıllarda şahit olduğu bir Aziz Türk Milleti ferdinin para karşısındaki tavrını anlatıyordu.

“Patronlar, çalıştırdığı işçiye zarfla verirler paralarını” diyordu Zürcher, “böyle vermezlerse, haysiyet meselesi yapar çalışan, elle verilen paranın şahsiyetini satın alma anlamına gelebileceğini düşünür ve parayı almaz” şeklinde de devam ediyordu.

Para kıymet değildi bu memlekette, sadece hayatı kimseye muhtaç olmadan idame ettirebilmek için bir araçtı. Onun için çalışılmazdı, çalışılır, çalışıldığı için de o gelir ve haysiyetle bu dünya yaşanırdı.

Ecdat böyleydi.

Çok eski değil, 1960’larda böyleydi hem de…

Ama değişti ve kirlendi dünya, yapacak bir şey yok.

Bir insan kendini satar mı?

Değerli bir insan kendini pazarlık konusu yapar mı?

Pazara çıkarır mı?

Çıkarmaz, çıkarmayan da bir yerlere de gelemez çoğunlukla.

Globalleşme ve sekülerleşme bütün değerlerimizi yerle bir ediyor, hepimizi yarış atına çeviriyor, çok acı bir netice değil mi bu?

Artık yaşamı onurla götürmek için çalışmıyor insanlar, çalışmak için, bir makama mevkiye gelebilmek için, var olandan daha fazla para kazanabilmek için çalışıyorlar.

Çalışırken kendilerini unutuyorlar, insanlıklarını unutuyorlar.

Sizce de yazık değil mi?

Burada şunu da bilmek gerek, ne insanlar gelmiştir, geçmiştir, kimse kıymetini bilmemiş, bu dünyadan çekip gitmişlerdir.

İnsanlar kıymetini bilmemişlerdir ama o kıymetli insanların iyilikleri, güzellikleri, yaptıkları boşa mı gitmiştir?

Tabiatın değişmez kuralı, var olanın yok olmadığı, yok olanın da varlaşmadığı hakikati değil midir?

Yok olanı var yapabilmek sadece Yüceler Yücesinin marifetidir bir ölümlü başaramaz bunu.

Öyle ise o iyilerin, değerlilerin ortaya koyduğu hizmet, düşünce, eser, örnek yaşam mutlaka bir enerjiye dönüşmüş, sonra da maddeleşmiş ve asıl sahibimiz olan Rabbimizin belirlediği noktaya çekilmiş, sahibine iyilik yapacağı, belki ateşten kurtaracağı günü beklemektedir.

Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, dünyayı çok önemsememek gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Özellikle iş hayatında, günümüzde yoğun bloklaşmalar nedeniyle, yalakalığın yönetimi elinde bulunduranların en önemli aradığı kriter gibi görmesi neticesinde iyiler genelde heder olmaktadırlar. İyilerin kıymeti bilinmemektedir.

Öyle değil mi?

Çalış, onurla çalış, ekmeğini helalleştirmek için çalış, mücadele et, disiplinli ol, çoluğuna çocuğuna haram lokma yedirme.

Gerisini bırakıver, kazandım sananın kaybettiği yer vardır, kaybettim sananın kazandığı…

Ama iyi bir insan işte tam bu noktada aslında kıymet bilinmenin çok önemli bir şey olmadığı hakikatini aklından çıkarmamalı, iyi olma noktasında ısrarcı olmalıdır.

Öylelerini görüyoruz ki, dilleri tamamen yalakalık yapmak üzere evrilmiş hem eski olana hem yeni gelene hem de geleceğini düşündüğüne yalakalık yapabilecek şekilde işlev görebilmektedir.

Ben bir başkana yalakalık yapmak için abdestsiz Cuma Namazı kılanları duydum, sonra o başkan gitti diye arkasından konuşanı, yağmurun altında yeni gelene yalakalık için saatlerce bekleyeni…

Bu dünya üzerinde kimleri barındırıyor kimleri?

İyi ama onurlu haysiyetli bir insan, bir yaprağın Allah’ın izni olmadan hareket etmeyeceğini bilen bir insan neden böyle kendini aşağılayacak yöntemlere sapsın ki?

Koyunların tuz yalamasını görürdüm çocukken, işte o yalakalarda bu şekilde iktidar sahiplerini yalamaya devam edebilecek bir noktada yaşamlarını sürdürmektedirler.

Belki hayatlarına anlam katan bu yalamaktır, bu yalakalıktır, inanın bilemiyorum, başaramadım zaten öyle olmayı…

Şükürler olsun.

Benim düşüncem şu, dört günlük dünyaya itibar etmeye gerek yok, takmamak, iyi olmaya devam etmek gerekiyor.

Unutmayalım ki dünya geçici, insanın amelleri ise kalıcıdır, ortaya çıkan bütün ameller hesabı sorulacak gününü beklemektedirler.

Sabır insana verilmiş bu dünyanın en önemli ve en değerli hasletidir, hatta bütün yeteneklerden de değerlidir unutmamak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamdi Bağcı Arşivi