Şenol Metin
Şenol Metin Biz cephedeyiz, biline!…

Biz cephedeyiz, biline!…

Bugün 28 Şubat…

28 Şubat postmodern bir darbesi pek çok boyutunda analiz edildi, edilecek.

Yine 28 Şubat, bürokratik devletin milli demokratik devlete balans ayarı verdiği bir süreçtir.

1908 Darbesi ile başlayan darbeler tarihimizin irtica ötekileştirmesinde, bütün darbelerin ortak hedefi müslümanların doğrudan toplumsal görünürlüğünü, siyasal temsilini hedef alan bir darbedir.

28 Şubat bir askeri darbe biçimi olarak öncülü 12 Eylül 1980 ve ardılı 15 Temmuz arasında bazı nüans farklılıkları olsa da stratejisi, hedefleri bakımından bir zincirin halkalarıdır. Her 3 darbe de ‘OUR BOYS’ların yaptığı bir darbedir. Her 3 darbe bildirilerinde ‘bozulan devlet düzenini rayına oturtmak’ ve ‘Türkiye’nin küresel sistem ile entegrasyonu’  altı çizilen hedeflerdir.

Her 3 darbede FETÖ Terör yapılanması güçlenmiş, yeni bir form kazanmıştır. İlkinde FETÖ cemaat formunu kurumsallaştırmış, ikincisinde kurumsallaşan cemaat formunu ulusal düzeyde hakim yapılanmaya dönüştürmüş, küresel aktör olmak için ilişkilerini derinleştirmiş. Sonuncusu 15 Temmuz’da ise Türk Devletini teslim alabileceğini değerlendirebilecek kadar güce ulaşmıştır. 251 Şehid ve milletin Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan etrafında kenetlenerek güçlü refleks göstermesi ile bertaraf edilebilmiştir.   

28 Şubat aktörleri FETÖ arasındaki kurumsal ilişkiyi anlayabilmek için 28 Şubat’ta FETÖ elebaşının açıklamalarına bakmakta fayda var.

28 Şubat döneminde gazete ve televizyonlarda alışılmışın dışında sürekli boy gösteren FETÖ Elebaşı, katıldığı televizyon programında Başbakan Necmettin Erbakan'ı hedef alarak hükümetin görevi bırakması gerektiğini söylemiştir. Bu açıklama 28 Şubat medyasında "Beceremediniz, artık gidin!" manşeti ile yer aldı.

28 Şubat’ın generalleri için "demokrat" diyebilecek kadar gerçeklikten kopan FETÖ Elebaşı "Askerlerimiz yaptıkları şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar, konumlarının gereğini, anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat." diyebilecek kadar "postmodern darbe" ile iç içe olduğunu aşikar etmekten çekinmedi.

"Bugün Türkiye'yi idare edenler, gerekli performansı ortaya koyamadılar, zannediyorum. Ülkemiz kriz içinde. Bu krizi gücü temsil edenler önlemelidir. 'Bu hükümeti değiştirin' demek daha demokratik olur. Askeriye 'muhtıra verdi' diye suçlanmak isteniyor. Askerler isteselerdi, 'Bu, böyle olacak' diyebilirlerdi. Oturup onlarla meseleyi altı saat mülahaza etmezlerdi. Demokratik yollarla problemler çözülsün istediler." Diyerek 28 Şubatçılarla olan birlikteliğini bir daha afişe eti. Hatta daha da ileri giderek ‘islami usullere göre değerlendirildiğinde bu bir içtihattır, hata yapsalar bile sevap alırlar." fetvası verecek kadar da dini araçsallaştırmıştır.

28 Şubatta FETÖ’nün işlevine dair en kritik açıklama ‘furuat’ açıklamasıdır. Başörtülü öğrenciler, üniversitelerin giriş kapısından geri çevrildiği ve sorgu odalarında başlarını açmaları için ikna edilmeye çalışıldığı sırada, başörtüsü "füruat" ilan edilerek yasakçıların imdadına koşuldu.

Evet, 28 Şubat kadroları ile FETÖ’nun stratejik ve taktiksel düzeyde işbirliği çok açık olduğuna göre şimdi bu işbirliğinin aktörlerinin tanımlanması, tasfiyesi gündeme gelmelidir.

Öncelikle karakter özellikleri nedeni ile bir duruş sergilemeyen, korkusundan mecburiyetten, kamu görevi gereği 28 Şubatçılara itaat edenler ayrıca değerlendirilmelidir. Onlar bu çerçevenin dışındadır. Çerçevenin içindekilere dair elimizde somut kriterler var;

28 Şubat’ta kraldan çok kralcılık yapanlar,                                                     

Büyük bir haz ile, islam düşmanlığından beslenen kin ve garez ile okullarda, üniversitelerde ve kamu kurumlarında jurnalcilik yapanlar,

Başörtüsü takan müslümanları cumhuriyete meydan okuma olarak gören, bu öğrenciler  için işlem yapanlar/yaptıranlar, soruşturmalarda aktif görev alanlar,

Üniversitelerde başörtülü öğrencileri turnikelere sıkıştıran, sınıftan sınavdan yalnızca başörtülü öğrenciler değil peruklu öğrencileri dahi ‘bizi aldatamazsınız!’ hakaretleri altında atanlar, bu öğrenciler için ihraç tutanakları düzenleyenler ve düzenletenler,

Çalışma arkadaşlarını fişleyen, darbecilere jurnalleyen ve bunu büyük bir maharetmiş gibi etrafına caka satıp jurnalcilikten güç devşirenler vardı, kırmızı halılarla karşılayıp üniversiteyi kışlaya dönüştürenler,

28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanımızı Pınarhisar Cezaevine gönderenler,   bu kararı alkışlayanlar, ‘artık muhtar bile olamaz’ çığlığı atanlar,

Bunların hepsi istisnasız 15 Temmuz öncesi de Cumhurbaşkanımız hakkında hakaret hatta küfür içerikli paylaşımlarda bulunuyorlardı, takip ediyoruz, tanıyoruz, biliyoruz.

Bunları devlet diline dönüştürmek zor değil. Sadece bir babayiğit lazım;

Kurum kayıtlarını tetkik ettirecek, FETÖ ile mücadele konseptine benzer bir süreçle tasfiye ettirecek.

FETÖ ile 28 Şubatçılar aynı tarlanın ayrık otlarıdır. Bu ayrık otlarının tarlada bulunmasına izin verilmemeli, bu müptezellere asla idari görev verilmemeli, varsa üzerlerindeki idari görevleri derhal sonlandırılmalıdır.

İçinde bulunduğumuz süreçte böylesi bagajı olanlara herhangi bir nedenle görev verilmesi halinde görev veren boyutunda da amme vicdanının takdirine sunacağımızı buradan deklare ediyorum.

Adres tanımlaması yapalım;

28 Şubat’ta ADD, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Batı Çalışma Grubu ile birlikte olanlar, FETÖ’nun etkin olduğu dönemde ise Aktif-Sen ile, AKTİSAD ile birlikte oldular. Her iki dönemde de terfi aldılar, kadro aldılar.

 ‘Ben Başbakan olacam’ diye MHP’ye operasyon çeken Yurtta Sulh Hanımefendiyi havaalanlarında karşılarken, ‘Nurlu bacım’ derken de zorlanmadılar, Beştepe’de fotoğraf verirken de…

Bu kadrolar için ilişkiler araçsaldır.

Yetki kullanan kişilere nüfuz etmekte zorlanmazlar.

 ‘Ordu Göreve’ pankart taşıyıcısı, 28 Şubat çetelecisi, FETÖ işbirlikçisi, şimdi bilmem ne yardakçısı kadrolara Cumhurbaşkanımızın sözleri ile cevap veriyorum; 

'Memur-Sen olmasaydı 28 Şubatı çok daha ağır yaşardık. Memur-Sen milli iradenin cephe hattıdır.’

Biz cephe hattındayız da biline;

Her kimin Memur-Sen ile bir husumeti var ise bir karın ağrısı mutlaka vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenol Metin Arşivi