Bağımsız Türkiye mi, uyumlu Türkiye mi!
Tüm insanlık 2020 Mart'ından itibaren Covid pandemisi ile ağır bir imtihanda. Ancak Covid ikinci ramazanımızı evde geçirmemize vesile olduğu için de Rabbimize şükrediyoruz. Tez zamanda da inşallah bu Covid belası insanlığın üzerinden alınır da bir an önce hayat yeni normal akışında devam eder. Bu ikinci ramazanımızı da evimizde geçirmenin huzuru içerisinde, ibadetlerimizi, eksik okumalarımızı tamamlayarak Tam Kapanmanın gereğini yapıyoruz. Boş kalan zamanlarımızda da muhalefet liderleri başta olmak üzere siyasi liderlerin son 6 aylık TV programlarını büyük oranda YouTube üzerinden izlemeye çalıştım. Bugünkü yazımda esas olarak bu izlenimlerini Sizlerle paylaşmak istedim.
Muhalefet liderlerinin istisnasız tamamında ortak bir tespit ve bu tespite dayalı bir söylem var;
‘Türkiye'nin uluslararası küresel sistemle çatışma içinde olduğu ve iktidara geldiklerinde de küresel sistemle uyumu tesis edecekleri’ tespiti ve söylemi…
Bu istisnasız bütün muhalefet liderlerini ortak söylemi…
Demek ki bu alanda ortak bir çalışma yürütülmüş, söylem birlikteliği sağlanmış.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘diklenmeden dik duracağız!’ , ‘diz çöktüremeyeceksiniz!’ , ‘boyun eğdiremeyeceksiniz!’, ‘Dünya beşten büyüktür!’ meydan okumalarında kendini bulan duruş ile muhalefetin ‘küresel sistem ile uyum içinde birlikte çalışma’ duruşu arasındaki makasa dikkat çekmek istiyorum.
2009’da Davos’ta ‘one minute’ hadisesinden sonra farkındalığı artan ve AK Parti'nin bürokratik vesayeti daha doğrusu bürokratik iktidarı geriletmesi ardından siyasi iktidarın ayakları üzerinde durmaya başladığı andan itibaren ‘diz çöktüremeyeceksiniz!’ , ‘boyun eğdiremeyeceksiniz!’ meydan okumasında kendisini bulan ifade bugün itibarıyla çok kritik bir aşamaya gelmiştir.
Refah ve Onur ikileminde, bu millet tarihi boyunca her zaman her zaman Onur’u tercih etmiştir. Ancak 200 yıllık batılılaşma maceramızda, batıya yenilen asker-sivil bürokrasimiz bir süre sonra psikolojik olarak ta yenilgiyi kabul etti ve sonrasında küreselleşmeye başlayan batı ile ‘batıya rağmen’ değil ‘batı ile birlikte’ stratejisini geliştirdi hatta bu psikolojiyi içselleştirdi. Aslında söylem partnerlik, birliktelik ilişkisi olmakla birlikte gerçeklik küresel sistemle tam bir uyum öngören tabi-metbu ilişkisidir. Bürokrasi de bu ilişkinin yaraşlı aparatıdır. Siyasal iktidarın lideri Davos’ta ‘one minute!’ derken, Kudüs'te İsrail saldırılarına karşı ‘Siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!’ derken; bürokrasi, İsrail 5. Kol organizasyonu Rotary kulüplerle işbirliği protokolleri yapabiliyor.
Yine Davos'ta Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakandı, çok net bir duruş sergilediğinde, ‘one minute’ dediğinde, bürokrasi arka kapılarda ‘değişen bir şey yok, sakin olun.’ diyerek özür anlamına gelebilecek sözler söyleyebiliyor.
Doğu Türkistan’da yaşanan soykırıma gösterilen tepki sonrasında, ülkemiz için fevkalede önemli Covid aşı tedarik krizini göze alabilen siyasi iktidara karşı, bürokrasi ‘Hayalimdeki Çin’ resim yarışması düzenlenmesine izin vererek Çin’in 5. Kol organizasyonları ile birlikte hareket edebiliyor.
Evet, Türk bürokrasisi batıya yenilmiş psikolojinin esiridir. Bürokrasi, amipoid yapısı ile siyasal iktidarın önceliklerini, iradesini ve siyasi vizyonunu, bürokratik öncelikler çerçevesinde maniple edebilmektedir.
Maalesef ve maalesef bu tavrın bürokratik karşılığı olduğu gibi siyasal ve toplumsal bir karşılığı da vardır. Yoksa tüm muhalefet liderlerinin aynı cümleleri kurmasını, ‘küresel sistem ile uyum’, ‘birlikte çalışma zemininin geliştirilmesi’ gibi argümanları nasıl izah edeceğiz.
15 Temmuz Darbesini yapan FETÖ örgütlenmesi Yurtta Sulh Konseyi’nin darbe bildirisini de bu çerçevede dikkatinize sunmak istiyorum;
‘Devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazanmak..,
Yurtta Sulh Konseyi Birleşmiş Milletler, NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.’
80 Darbesinde bu dil ‘NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlıyız.’ İken 60 Darbesinde Natoya, Centoya Bağlıyız.’ olarak tezahür etmektedir.
200 yıllık batılılaşma maceramız da, tüm darbelerin ardındaki akıl da, bürokratik refleksler de ve dahi bunların siyasal, toplumsal izdüşümleri de küresel sistem ile uyum söylemi adı altında küresel sisteme tam bir bağlılık içeren tabi-metbu ilişkisini Türkiye’ye tercih değil bir mecburiyet olarak sunmaktadır.
Tercih o kadar net ki;
Bağımsız Türkiye mi,
Bağımlı pardon Uyumlu Türkiye mi…