AYDINLAR
“Aydın”, “Akademisyen” sıfatını haiz bin kusur kişi ortak bir bildiriye imza attılar. Bu bildirinin dilinin de mesajının da yerli olmadığı, barıştan yana durmadığı, küresel güç odaklarının gözüyle yazıldığı çok bariz belli olmaktadır. Sadece devlete çatmakla, devleti katil olarak tanımlamakla, terörle mücadeleyi sivil halka katliam olarak sunmakla barış gelmiyor, aynı olunmuyor. Bildiri metnini önyargısız olarak okuyan ortalama idrak ve zeka seviyesine sahip herkes bunu anlayacaktır. Ancak bu bildiri kimseyi şaşırtmıyor ülkemizde. Halkımız köksüz aydınlarımızın devlet ve millet düşmanlığına alışık. Buna karşı yeterli bağışıklığı kazandı ve bunlardan etkilenmemekte.
Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan bildiriye karşı dik ve sert bir tavır sergilediler. Erdoğan ve Davutoğlu’nun halk tarafından bu kadar sevilmesinin ve her seçimi kazanmasının sırlarını arayanlar buralara bakmalı. Yerli ve milli olmayan her kişiye, her olaya karşı eğmeden, bükmeden tavır almaktalar. Bu durumu halkın cehaleti ve popülizm ile açıklamak olayı hiç anlamamaktır. Bugün de bu bildiriye karşı gerekli tavrı almışlardır. Türkiye’de siyaset dışı, siyasetten kastım siyasal sistem içinde meşru yollardan ülke yönetimine talip olmaktır, konumda bulunup siyaseti idare etmeye çalışan tüm vesayet organları ile mücadele edilmektedir. Bürokrasi, askeriye, dış işleri bürokrasisi, Yüksek yargı, üniversiteler… Bunların hepsi ülkenin kırılma dönemlerinde belli bir kesim tarafından ele geçirilmiş ve halka hesap vermeden, milleten yetki almadan ülkeyi yönetme hakkını kendilerinde görmüşlerdir. Bunlarla mücadeleyi milleten ve meşruiyetten yana olanlar kazanacaktır.
Kimse ifade özgürlüğü ardına sığınarak bu bildiriyi masum hale getirmeye çalışmasın. Beyhude bir çabadan öteye geçmeyecektir. Bu ülkede sayısı ve gücü azımsanmayacak bir kesim nerede bu milletin değerleri, dini, dili, örfü ile ilgili bir mesele olsa hemen tavırlarını milletin karşısında yer alarak göstermektedirler. Hele coğrafyamızın büyük bir buhrandan geçtiği, sınırların yeninden çizildiği, etnik, dini ve mezhebi ayrılıkların körüklendiği, kan ve gözyaşının eksik olmadığı günlerde bu aydınların yaptıklarının ülkelerine ihanetle eş değer olduğu aşikardır. Hiçbir zaman sadakatlerinin bu ülkeye, bu topraklara olmadığı da bir gerçek. Bundan dolayı şaşırılacak bir durum yok ortada.
Bunlarla mücadele edilmelidir, ancak burada adaletten ve meşruiyetten ayrılmamak gerekir. Bu manada olayın adli sürece intikal ettirilmesi ve Savcılık incelemesinin başlatılması doğru mudur emin değilim. Yine üniversiteler tarafında soruşturma açılması ne kadar gereklidir? Bu aydınların yaptıklarının bir suç teşkil ettiğinin tespiti savcılık haricinde kamuoyu tarafından da kabul edilmesi önemlidir. Yoksa bu durum sadece hükümetin baskısı olarak yorumlanacaktır.
Bu aydın ve akademisyenleri köksüzlükleri ile ma’şeri vicdanda mahkum etmek, söylemlerinin etkinliğini kırmak, başta siyaset olmak üzere bu zevatın toplum üzerinde bir ağırlığı kalmamasını sağlamak zorundayız. Sivil bir protesto göstermeliyiz. Adli ve idari her müdahale bunlara hem ülke içinde hem de uluslar arası arenada haklılık kazandıracak, milletimiz ve devletimiz faşistlikle suçlanacaktır.