Anneanneme…
Çocukluğumuzun bütün kahramanlarını emanet verdik daha önce Rahman’a; Ama hiçbir bayram bu kadar yetim, bu kadar öksüz kalmamıştık…
Ve bu kadar mahzun, bu kadar üzgün olmamış, bu kadar yalnız kalmamış ve belki de hiç bu kadar dağılmamıştık…
Ölmek eksilmektir elbet... Ölenin değil, kalanların eksilmesi… Ve şimdi, “Koruyucu Meleğimizi” kaybedince biz de eksildik herkes gibi…
Birinin yokluğu bu kadar acı gelmemişti hiç ve hayatı bu kadar anlamsız kılmamıştı…
Hayatımız, hayalimizde bile sarılamayacağımız insanları biriktirmekle geçiyor… Ki o, en büyük birikimimizdi oysa… Hayattayken…
Onu, özlemek nasıl anlatılır ki kelimelerle.
…
Anneanneme;
Onu verirken toprağa sadece en son büyüğümüzü kaybetmemizin hüznü yoktu yüreğimizde…
Onunla birlikte çocukluğumuzu, gençliğimizi, en güzel anılarımızı, en sorumsuz ve en sorunsuz günlerimizi de gömdük o toprağa tüm aile…
Her karanlık gecede görünen son yıldızımızı yitirmiştik…Bir daha asla geri dönmemecesine…
…
O gitti, duacımızı kaybettik…
O gitti, bayram tadında bayramlarımız da gitti…
O gitti en son kahramanımızı yitirdik…
O gitti ve biz arkasından güle güle bile diyemedik…
O gitti, çocukluğumuz, gençliğimiz, anılarımız gitti…
Ardına bile bakamadan gitti… Baksa gidemezdi zaten… Gitmezdi… Yada biz de giderdik…
Yüzü gözlerimizin önünde, sesi kulaklarımızda hala… Arıyoruz onu, belki de bugüne kadar hiç kimseyi aramadığımız kadar;
Çocukluk sevgilimizi, Anneannemizi…
Hiçbir gidiş bu kadar büyük enkaz bırakmamıştı ardında…
O gitti, bizde gittik ve kim bilir belki de bittik…
…
Ölüm bir kişinin eksilmesi değil, her şeyin eksilmesi… Her gidenle biz eksiliyoruz aslında… Hangi bayram eski tadında olacak şimdi. Hangi kanadın altında toplanacağız… Öpeceğiniz hangi elde onun kokusunu bulacağız… Yanıt belli, matemimiz bundan…
Ölen kurtuluyor da işte, siz hapis gibi kalakalıveriyorsunuz… Acıları siz yaşıyorsunuz… Hüznü miras sadece geride kalanlara…
Şimdi çocuklarımıza bir anı olarak mı anlatacağız seni? Her bayram hangi kapıyı çalacağız ilk? Çoraplarımızı kim alacak o bayramlarda… Her küslükte kim barıştıracak…
İnsanın genzi yanıyor… Boğazınızda düğümleniyor kelimeler…
Onsuz bir bayram sabahına uyanmadık ki hiç. Bilmiyoruz ondan, nasıl yaşanır onsuz bayramlar...
Sanırım, O gitti sadece, ölense bizdik…
…
Her kötü şey zamansız elbet. 80 değil 180 yaşında gelen bir ölüm de olsa bu… Anneannemi kaybetmenin zamansızlığı gibi… Bir ‘Allahaısmarladık’ bile diyemeden gitmişse birde… Ha birde onu ne kadar çok sevdiğimizi söyleyemeden gitmişse, daha bir zamansız oluyor ölüm…
İnsan, insanla iyileşir… İyileşir miyiz bilmiyorum? Böyle bir sevginin yerini kimle doldurur ki insan…
…
Her insan gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorguladığım zamanlar oldu…
Kainatı, varoluşu, düşüncelerimi, fikirlerimi, dinleri hatta herşeyi…
Ama ahireti hiç sorgulamadım;
Her zaman emindim; dünyada yapılan her şeyin elbet karşılığını bulacağından. Her şeyden şüphe duyduğum zamanlarda bile bundan hiç şüphe duymadım…
Ve hayatımıza anlam ve değer katan her insanla öldükten sonra bir gün mutlaka buluşacağımızdan…
Biliyorum ki bir gün Anneannemle de buluşacağız. Diğer bütün çocukluk kahramanlarımızla, bütün duacılarımızla, karşılıksız sevenlerimizle buluşacağımız gibi… Ve o gün ben yine 6 yaşında bir çocuk olup onun dizine yatacağım, o başımı okşayacak… En sevdiği torunu yine ben olacağım…
Diğerleri kıskanmayacak bile…
…
O sadece bir büyüğümüz değildi; temel direğiydi ailemizin… Onsuz bir an bile hatırlamıyoruz hiçbirimiz… Filmler başrol oyuncuları olmadan devam etmez ama, devam etse de pek yavandır… Ve hep eksiktir…
O eksiklik hayatımız boyunca takip edecek bizi…
Onun duası olmadan nasıl yaşanır bilmiyorum…
Zaten gidecektin bir gün. Nedendi ki bu kadar acele…
Anneannem…
Çok özledik şimdiden…
Hem de bu daha ilk bayram…
Bayramın mübarek olsun…
Buluşmak üzere…