50D Araştırma Görevlisi Bursiyer Değildir, Araştırma Görevlisidir
2021’in ilk yazısını Türkiye'yi yeniden kurma potansiyeline sahip olan bir alandan yazmak istedim; üniversiteler ve üniversitenin en önemli fonksiyonu araştırma faaliyetlerin yürütülmesinde 1. Derecede sorumlu olan Araştırma Görevlilerinin sorunları üzerine yazmak istedim. Bu alandaki yapılacak olan çalışmaların çarpan etkisi çok büyüktür. Bu alanda yapılacak çok küçük iyileştirmelerin Türkiye’nin yarınlarına büyük katkısı olacaktır. Bu nedenle Araştırma Görevlilerinin nitelikli bilim insanı olarak yetişmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız.
Araştırma Görevlileri, 1 Ocak 2018’e kadar 33A Daimi Kadro ve 50D Geçici Kadro olmak üzere iki ayrı statüde istihdam edilmekteydi. 2018’den itibaren 33A Daimi Kadroda Araştırma Görevlisi istihdamı sonlandırılarak, Araştırma Görevlileri 50D Statüsünde istihdam edilmeye başlanmıştır. Başlangıçta, kadro ilanındaki 33A ve 50D olarak basit bir ayrıntıdan ibaret olan bu ayrım, 50D Statüsünde istihdam edilen Araştırma Görevlisinin, doktorasının tamamlanması ardından sözleşmesinin feshedilerek işsiz kalması gibi trajik bir sonuç üretmektedir. Büyük emek verdiğimiz, büyük kaynak transfer ettiğimiz, Türkiye’nin en nitelikli insan kaynağının böylesi bir uygulama ile akademiden uzaklaştırılması kabul edilir bir şey değildir. Başarının cezalandırıldığı böylesi bir sistem herhalde yalnızca bizim akademimize özgüdür.
50D Statüsünde görev yapan Araştırma Görevlilerinin doktoralarının tamamlanması ardından kadrolarla ilişkisinin kesilmesinin bir sonucu da; Araştırma Görevlilerimizi doktora sürecini mümkün olduğu kadar geciktirme gibi, eğitim-öğretimde azami sureleri kullanma gibi bir davranışa itmektedir. Öyle ki hazır doktora tezini kadro bulana kadar vermekten bile imtina etmektedirler. Bir yandan doktora mezun sayımızı artırmak için canhıraş bir gayret, öbür tarafta bitmiş doktora tezinin teslim edilmediği bir sistem…
2547 Sayılı Kanunun inşa ettiği bu garabet uygulamalara artık bir son vermek lazım. Değişmeyen maddesi kalmayan 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun, bu sorunu çözme kapasitesi sınırlı olsa da, topyekün yeniden yazımı gerekli olsa da, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun 50D maddesinde birkaç küçük değişiklik ile kısmi bir çözüm mümkündür. çözüme yönelik iki çerçeveli bir strateji geliştirilebilir.
İlki halen görevde bulunan Araştırma Görevlilerinin statüsü ve sorunları,
İkincisi ise geleceğe yönelik olarak akademiye girişin, liyakat esaslı standartlarının belirlenmesi ve sürdürülebilir bir sistemin tasarlanmasıdır.
Halen akademide görev yapan Araştırma Görevlilerimiz için yapılması gereken ilk şey doktoranın tamamlanması ardından sözleşmenin fesh edilmesini gerektiren mevzuatta küçük bir düzenleme yapılarak bir geçiş dönemi öngörülmesidir. Bu geçiş dönemi için 2 yıl makul gibi gözükmektedir Demek istiyorum ki; halen akademide görev yapan Araştırma Görevlilerimize doktoralarını bitirdikten sonra 2 yıl süreyle kadrolarının bulunduğu üniversitede görev yapma imkanı verilmeli ve bu 2 yıllık sürede Yükseköğretim Kurulu bünyesinde oluşturulan Kariyer Ofisi aracılığıyla öğretim üyesi ihtiyacı olan üniversitelere yönlendirmesinin yapılmalıdır. YÖK, Doktor Öğretim Üyesi kadrolarının %30’unu bu modelde merkezi sistemle Kariyer Ofisi aracılığı ile kullanabilir. Kalan %70 Kadro ise eskiden olduğu gibi cari usulle üniversiteler tarafından kullanılmaya devam edilebilir.
İkinci çerçeve ise akademiye giriş basamağı olan Araştırma Görevlisi istihdamına dair sürdürülebilir, liyakat esaslı bir sistem tasarımıdır. ALES ve Dil Puanı üzerinden OYP benzeri merkezi sistemle yapılacak bir başvuru sistemi ile Araştırma Görevlilerinin üniversitelere res’en atanması, Akademik Klanların ‘istediğim adamı alamayacak mıyım!’ hezeyanlarını da sona erdirecektir. Ayrıca kamu vicdanını yaralayan, akademik itibarı yerle yeksan eden neopotizmi de engelleyecektir.
Araştırma Görevlisi kadrolarının üniversitelere tahsisinde bir nokta çok önemlidir; Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun üniversiteleri lisansüstü eğitim yapma kapasitesi bakımından bir konsültasyondan geçirerek bilim alanları bazlı akreditasyona tabi tutması, öğretim üyesi yetiştirme görevinin ağırlıklı olarak bu üniversitelere verilmesi doğru olacaktır.
Ahir Kelam;
Türkiye’nin en nitelikli insan kaynağı Araştırma Görevlilerinin doktorasını bitirdikten sonra sözleşmesinin feshedilmesi, işsizliğe mahkum edilmesi hiçbir vicdanın kabul edeceği bir şey değildir. Bir de 50D Statüsünü ‘Burs’ olarak gören yaygın bir yanlış anlaşılma vardır.
Tekraren ifade ediyorum ki; 50D Araştırma Görevlilerimiz ‘BURSİYER DEĞİLDİR’, Araştırma Görevlisidir ve Türkiye’nin bu genç Bilim İnsanlarına ihtiyacı var.