Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Kabadayılık şövalyeliktir

Kabadayılık şövalyeliktir

Son Kabadayı Teccal İhsan Atasagun Vefat Etti.

Teccal lakabıyla maruf Konya'nın son kabadayısı 1935 doğumlu Bozkır Akkise'li İhsan Atasagun 88 yaşında vefat etti, Allah rahmet eylesin, taksiratını affetsin, yakınlarının başı sağolsun, mekanı cennet olsun.

1970' li yıllarda Miço Mustafa ile birlikte kabadayı olarak tanınan İhsan Atasagun çay ocağı, kahve, Köşk mutfağı ve restoran gibi işletmeleri yürüten merhum Atasagun hayırsever ve garip gureba kişilere ve yolda kalmışlara yardımseverliği ile de nam salmıştı.İhsan Atasagun'un işlettiği Köşk mutfağı 2003 yılında dünyada en iyi 10 lokanta arasında idi.

Kabadayılığın tarihi bu topraklarda geniş bir zaman dilimine yayılıyor, bizde Köroğlu figürü batıda Robin Hood figürü hakimdir. Eski İstanbul kabadayılarının ilk izlerine yeniçerilik dönemlerinde rastlarız. Yeniçeri zorbalarının, kabadayılarının meşruiyetlerinin ocaktan ve ortalardan aldıkları “ocak” veya “orta” dönemi ilk devirdir. Kabadayıların, külhanbeylerinin meşruiyetlerini mahallelerinden ve semtlerinden aldıkları “mahalle dönemi” ise ikinci devirdir.

Her devir kendine özgü tabir, mekan, uygulama ve teamüllerle müsemmadır. Kabaca 1600’ler-1826, 1826-1960 arası dönemi kapsar. Bir dönemlendirme daha var. Doğan Yurdakul’un “Abi” kitabındaki dönemlendirmesi. Bıçak dönemi, tabanca dönemi, cep telefonu dönemi, yeşil pasaport dönemi.

Yazar Rauf Tamer, kabadayıların son dönemlerine yetişmiş; çocukluğunda tanıdığı o insanları özlemle yad ediyor:

‘‘Mahallenin kızlarına laf atanlara haddini bildirecek, semte güven verecek yahut ihtilafta gayet ağırbaşlı racon kesip hakem olacak bilekli ve yürekli delikanlılar bizi terkedip gittiler. Onları çook ararsınız. Onlar bulundukları semtin, mahallelerin bir süsüydü, bir nevi teminattı orada oturan sakinler için...’’

Ne çok konuşuluyordu, ‘racon’ son zamanlarda? Yeraltı aleminin emektarı Dündar Kılıç, sık söz eder olmuştu raconun kalmadığından. Hani ne diyordu Attila İlhan bir şiirinde?

‘‘Bir kere bozulmasın racon Bıyığı terlememiş itler Sokakta yol keser artık..’’

Devir o devirdi. Ne kabadayı kalmıştı, ne de onların raconları! Yazar Rauf Tamer, kabadayıların son dönemlerine yetişmiş; çocukluğunda tanıdığı o insanları özlemle yadediyor:

‘‘Mahallenin kızlarına laf atanlara haddini bildirecek, semte güven verecek yahut ihtilafta gayet ağırbaşlı racon kesip hakem olacak bilekli ve yürekli delikanlılar bizi terkedip gittiler. Onları çook ararsınız. Onlar bulundukları semtin, mahallelerin bir süsüydü, bir nevi teminattı orada oturan sakinler için...’’

Böyle bakınca kabadayılık ile mafya aynı şey değildi. Kabadayılar ile günümüz çetecilerinin yanyana gelmesi imkansızdı. Tıpkı geçmişte kabadayılar ile külhanbeylerinin yan yana gelemeyeceği gibi...

‘Kabadayı’ deyince akla gelen ne geçmişin külhanbeyi, ne de bugünün ‘çete’cileriydi! Üstad Refi' Cevad Ulunay, eski kabadayılar hakkındaki en önemli kaynak olan eseri ‘Sayılı Fırtınalar’da kabadayılığı yüceltiyordu:

‘‘İstanbul'un eski kabadayılığı bir nevi şehir şövalyeliğidir.’’

Kabadayıların, Ulunay'ın deyimiyle ‘İstanbul şövalyeleri’nin, adına ‘racon’ dedikleri, kendilerine özgü yasaları vardı:

‘‘Bu adamlar kendi terbiyelerine göre, adetleri ve ülfetleri ile koydukları kaidelere riayete mecburdurlar. Zayıfı, bilhassa ırz ehlini himaye ederler, çizdikleri yoldan ayırmamaya dikkat ederler.

Kabadayı; cesur, cengâver, “harp ve darp adamı yerinde kullanılan” bir tabirdir] “Sayılı Fırtınalar-Eski İstanbul Kabadayıları” adlı eserinde Refi’ Cevat Ulunay, kabadayılığı “bir nevi şehir şövalyeliği” olarak tanımlamış, kendine mahsus kanunları ve raconları ile yani kendi adetleri ve ülfetleriyle koydukları kaidelere riayet etmeye mecbur, ırz ehli, beyefendi kimseler olarak nitelendirmiştir. Kabadayı yerine “babayiğit” kelimesini kullanıp, kabadayı kelimesini tahkir olarak gören bir yorum söz konusu olsa da bu tip bir kullanım yaygın değildir. Nitekim günümüzde kabadayı kelimesi; korkusuz, iyi dövüşen kendine özgü mertlik ve namus kurallarına göre davranan kişi, babayiğit, bir şeyin en iyisi, önde geleni anlamında kullanılmaktadır.

Kabadayı deyince halk, kötü insan zannediyor. Kabadayılık beyefendiliktir, centilmenliktir. Ne kötü? Mafya kötü. Ne kötü? Bitirimlik kötü. Ne kötü? Külhanbeyilik kötü. Kabadayı zalimin zulmün karşısında durur. Fakire, garibe, düşküne, kimsesize yardım eder. Kabadayılık budur. Ben kötü insan mıyım? Herkese elimden gelen insanlığı yaparım. Gelirler misafir ederim, gezdiririm, yanlarında dururum. Kabadayılık başka. Mafya başka. Mafya demek pislik demek.

Literatürde kabadayılığın tarz olarak eşkiyalık ve külhanbeyliğinden olumlandığı ve ayrıldığı noktalar üzerinde de durulmuştur.

RACON KESME ADABI

Kabadayılar, anlaşmazlıklarının çözümünü kadıda ya da zaptiyede aramazlardı. Sorunu öncelikle aralarında halletmeyi yeğlerlerdi. Bunun yolu da bir tür ‘hakem heyeti’ne başvurmaktı. Buna ‘racon kesmek’ deniyordu.

Bir dönem, racon kesen heyet, Tophane'deki Zehir Ali'nin kahvesinde haftada iki gün toplanıyordu. ‘‘Racon kesenlerin bitaraf olmaları, kabadayılık hayatında falsoları olmaması, olgun ve tecrübe sahibi bulunmaları’’ olmazsa olmaz kuraldı. Kabadayıların sözüne itiraz edemeyeceği kişiler olmaları gerekiyordu.

Üç kişilik heyet, iki tarafı dinledikten sonra racon kesiyordu. Verilen kararın geçerli olabilmesi için iki tarafın da kabul etmesi gerekiyordu. Taraflardan ikisi de karara uymazsa, iş bileğe kalır; sorunlarını kavgayla çözerlerdi. Ama taraflardan biri kabul eder, diğeri kesilen raconu tanımazsa kabadayılığa aykırı bir durum doğmuş demekti. ‘‘Kabadayılık alemi’’, kesilen raconu tanımayanı ‘ayıplı’ sayar; ‘aforoz’ ederdi. Dışlanan kabadayının dünyası kararırdı.

Kabadayılık dersi

Zengin bir tulumbacı, oğluna ders vermesi için bir kabadayıyı tutmuş. Kabadayı, çocuğun karşısına geçmiş; ‘‘ilk dersimiz şu. İkimiz de parmaklarımızı birbirimizin dişlerinin arasına sokacağız, işaret verince ısıracağız’’ demiş. İşaret verince karşılıklı ısırmışlar. Çocuk, ‘‘ahh..’’ diye bağırmış. O zaman kabadayı, ‘‘Bak işte delikanlılığın ilk şartı budur. Acını belli etmeyeceksin.’’ Bu öyküyü, ünlü yazar Ahmet Rasim aktarıyor.

Yazıma İbrahim Başcı' nın çocukluk anılarında yer alan Teccal İhsan ile son vereyim : "Sokakta arkadaşlarla oynarken simsiyah kanatlı şavrole ile görkemli bir şekilde geçen İhsan Atasagun, 1970’li yılların namlı kabadayısı ‘Teccal İhsan Amca’ çocukluğumuzun ulaşılmazı idi. Arka camı açarak bir avuç dolusu parayı savurduğunda yerlerde yuvarlanışımız şu an gözlerimin önünde.

Hülasa hukukun ve adaletin üstün olduğu anayasal bir sistemde herkesin hakkını normal yollardan alabildiği ve "İyi ki Berlin'de Hakimler Var" diye darb-ı mesel olan hakkaniyetin sağlandığı bir Türkiye (6) ve adaleti tesis etmek üzere kimsenin bileğinin gücüne başvurmak mecburiyetinde kalmayacağı bir sosyal ve toplumsal düzen olmalıdır.!

Teccal İhsan Atasagun abiye tekrar Yüce mevladan rahmet dilerim, mekanı cennet olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi
SON YAZILAR