Zaman yazarından tahrik içeren yazı
Zaman gazetesinin ilahiyatçı yazarı Ahmet Kurucan, 17 Aralık operasyonu sonrası yaşandığı iddia edilen bir olayı köşesinde bakın nasıl anlattı.
ABD'de yaşayan ve şu sıralar Türkiye'de olan Ahmet Kurucan, bir senaryo hikayeyi köşesine taşıdı ve başörtülü bir kadınla, başı açık kadın arasında geçen diyalogu yazdı.
İşte yaşanıldığı iddia edilen o olay ve yazarın onu yazısında anlattığı bölüm:
"Bir hadise daha... Güler misiniz ağlar mısınız bilemem ama ben bu hadiseyi duyduğumda en az 3-4 dakika bulunduğum yerde çakılı kaldım. Dinî hassasiyeti yüksek olan bir insan değilim; öyle der, öyle tanımlarsam kendimi dine de, dini hassasiyeti olan insanlara da hakaret etmiş olurum. Buna rağmen hadisenin benim zihnim, kalbim, aklım ve ruhumda meydana getirdiği etki bu oldu.
İsmi bende mahfuz bir ilçemizde başörtüsü takmayan bir bayan, başı kapalı bir başka bayana arkadan bağırıyor; "Hırsız!" diye. Neden bir bayan, tanımadığı bir hemcinsine böyle bir ithamda bulunur? Elinde delili mi var, gözüyle mi görmüş o bayanın hırsızlık yaptığını? Hayır. Öyleyse neden? Cevabı açık bu sorunun. Çünkü bu ithama maruz kalan bayanın başı kapalı; başını kapatma, dinin başörtüsü emrini yaşadığını gösteren bir sembol. Pekâlâ hırsızlıkla alâkası ne?
İyi de ithama maruz kalan bayanın bununla alakası ne? Belki AK Parti sempatizanı değil; ona oy vermedi. Belki verdi ama hırsızlık iddiaları karşısında saf değiştirdi. Nitekim öyleymiş. Bu bayan diğerinin yanına gidiyor ve diyor ki: "Beni AK Partili zannettiniz herhalde, ben Hocaefendi cemaatindenim." Hırsız diyen bayanın tavrı şu: "Gel öyleyse seni alnından öpeyim."
ÜZÜNTÜM AĞIR BASIYOR
İşte ben bu hadise karşısında şok yaşadım. Sevinç mi, üzüntü mü ağır basmalı bilemedim. Bir tarafta düşüncesine, hissiyatına, duruşuna bakmadan sadece başörtülü olduğu için hırsız denilen Müslüman bayan; diğer tarafta dine ve dindara karşı bütün bütün tavır almamış, temyiz ve tefrik kabiliyetini kaybetmemiş bir başka Müslüman bayan. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama üzüntü ağır basıyor bende.
BİR BAŞKA SENARYO DA BAŞKAN ADAYIYLA ESNAF ARASINDA GEÇİYOR
Ahmet Kurucan senaryo gibi hikayelerine devam ediyor.. Parti ismi vermiyor ama AK Parti adayının bir esnaf ziyaretini yazısının son bölümünde şöyle anlatıyor;
Son misal, bir belediye başkan adayının esnaf ziyareti esnasında geçiyor. Dükkân sahibi, o parti adayına oy vermeyeceği halde Anadolu insanına yakışır ve yaraşır bir tarzda misafirini buyur ediyor. İskemleler atılmış, çaylar içiliyor. Tam o esnada esnafın 4 yaşındaki çocuğu dükkâna giriyor. Başkan adayı o masum çocuğu okşamak için elini uzatınca esnaf; "Aman dikkat başkanım; o çocuk haşhaşidir." diyor. Buz gibi bir hava esiyor dükkânın içinde. Biraz önceki neşeli havadan ne bir iz ne de bir eser.
Sonra?.. Sonrası garip; gerçekten garip. İki kelimelik bir izah yok başkan adayından. "Katılıyorum Başbakan'ın bu itham dolu, iftira dolu sözüne çünkü..." Veya, "Katılmıyorum, 4 yaşındaki çocuğun insanlık tarihinin en kanlı terör örgütlerinden birinin ismiyle anılmasının ne manası var?.."demiyor, diyemiyor ve suratlar bir karış yerde, çaylar yarım, dükkândan çıkıp gidiyorlar. Değer miydi diye soracağım ama çokları sorduğu için geçiyorum.
4 gündür Türkiye'deyim. O kadar çok hazin hikâye dinledim ki. Hikâyelerin her birinin sonunda insan ah ki ne ah diyor ve başka bir şey diyemiyor. Belki bir gün diğerlerini de yazarım..