Yerleşim Birimleri ve Medeniyet Anlayışı
Yerleşim birimlerinin niteliğini konuşmak gerekecek mi, ya da yerleşim birimlerinin coğrafyanın kendi özelinde değerlendirmek yerli yerinde olacaktır galiba. Bura da kavimlerin neyi ne biçimde değerlendirdiği, hangi saplantının tutsaklığını yaşadığı tarihin tozlu sayfalarında her daim ve her medeniyet için yer edindiğini bilmeyen yoktur.
Yerleşim birimlerinin imarına harcanması gereken vaktin, işgale dönüşmesi, küreselleşmenin teknolojiyle olan bağında sabit kalıp, dünyanın köyleşmesi durumunda olan bir çağın en büyük problemini saplantılı bir ideolojiye insanlığı kurban vermek 21. Yüzyılın cinayeti olsa gerek…
Tabi bura da yerleşme kavramına bir tanım niteliğinde; insanların yaşamlarını sürdürdükleri bir alan ve bu alan üzerinde inşa ve imara tabi tuttuğu her değer kültürel bir özellik barındırmakta… Bu kültürel özellikler coğrafyanın kendi bileşenleri ikliminden yer altı kaynaklarına kadar birçok faktörü barındırmaktadır.
Avrupa’nın şehirleşme kültürü sanayi devriminin ev sahipliğinde ciddi anlamda bir gelişim seyri göstermiş ve buna bağlı üretim ve tüketim merkezlerinin niteliği bu anlamda nüfus ve nüfus hareketliliğine göre değişiklik göstermiştir. Çünkü şehirleşmenin etkisi artık tüketim mekanizmanın üretimle olan bağını kuvvetlendirse de, kır ya da kent kavramları arasında yeni bir kavramı ortaya koymuştur. Tabi bu kavram da planlama olsa gerek…
İşgal mantığında bir şehirleşme anlayışı; gelenek ve göreneklere olan etkinin, eski ile yeni arasında ki uçurumda, adeta bıçak sırtında yaşayan bir kitle psikolojisini elbette beraberinde getirecektir. Toplumsal bir bunalım hali yani merkezden uzaklaşan şehrin dışında ki yapı birimlerinin oluşması durumunu ortaya çıkaracaktır. Taklit bu anlamda tekrarın, özelliklerine benzemeyi gerektirecektir ki, o da sağlıklı olmayacaktır. Avrupai bir şehir anlayışının sonuçlarını yaşamak, bir medeniyetleşme olmasa gerek….
Şehirleşmenin ya da yerleşim birimlerinin gelecekteki yansımaları ise; geçmişten günümüze değişik evreler de gerçekleşebilmektedir. Sanayileşmenin serüveni ile başlaması, iş imkânlarına bağlı nüfusun sayısal hareketliliği, yatay ve dikey yerleşmenin, dikeysel mimariye evrilişine yol açmıştır.
Daha ötesini söylemek gerekecek bura da… Şimdi bulunduğu coğrafya dan bir haber yaşamak plansız bir kentleşmenin getirisi ve bir de gelenekten ve görenekten uzak ucuz bir taklidin ürünü, bir şehirleşme anlayışının acı sonuçlarını yaşamak zorunda kalmak ta, tesadüf olmasa gerek…
Fonksiyonel özellikleri yerleşim birimlerinin gelişimine olan katkısı da şehirlerin geleceği açısından yadsınamaz elbette. Bugün şehirleşmesini tarıma, madenciliğe, sanayiye, turizme bağlı olarak tanımlayan şehirler ülkelerin tarih içerisinde ki yok sayamayacak kadar fazlalık gösterebilmektedir.
Vel hasılı; şehirlerin kuruluş aşamalarını ve gelişimsel seyrini sosyolojik kültürün tarihi bağlarından uzaklaştırmadan, coğrafya ile bağını kuvvetlendirip, imara tabi tutmak gerçek anlam da bir şehirleşme ve kalkınmayı beraberinde getirecektir.
Kalın sağlıcakla…