Türkiye’de resmi bir tarih yazılmadı
Cumhuriyet tarihimizde 1923’ten günümüze kadar kırılma noktalarını dikkate alarak 1932, 1978 ve 2013 yılı ders kitapları lise tarih ders kitapları üzerinden bir inceleme yapan tarihçi Ahmet Şimşek, ders kitapları yazılırken hükümetlerin etkin olduğunu ve resmi bir tarihin yazılamadığını söyledi.
Türkiye’de tarih kitapları nasıl bir değişim sürecinden geçti?
Cumhuriyet tarihi boyunca tarih kitapları birçok değişikliğe uğramıştır. 1932 yılında Türk Tarih Tezi çerçevesinde bir tarih anlayışı oluşturuldu ve yeni ders kitapları basıldı. Bu kitaplar öncekilerden bağımsız bir anlayışa sahipti. Türk Tarih Tezi, medeniyetin kaynağının Orta Asya olduğunu Orta Asya’dan göç eden Türklerin de bu medeniyeti tüm dünyaya taşıdığı anlayışıydı. Bu zamanın politik sorunlarına karşı çözüm olarak ortaya atılmış olan bir tezdi. Bu tez tarih kitaplarında 1975’e kadar yaşadı. 1975’de Milli Cephe Hükümeti Tarih ders kitaplarında Türk Tarihi konusunun oranının arttırılması yönünde bir karar alındı.
Çalışmanızda tarih kitaplarını nasıl karşılaştırdınız?
Bu tarihlerden itibaren yapılandırıcı tarih anlayışıyla ders kitapları ortaya çıkmaya başladı. Bu kitapları belli açılardan karşılaştırarak öğrenmeyi ne kadar kolaylaştırdığı konusunda içerik analizi yaptık. Hangi kavram, yıl, kişi ve yer ismi hangi kitapta hangi sıklıkla tekrar ettiğini inceleyerek tablo olarak ortaya koyduk. Görsellerle ilgili hangi imajlar üzerinde durulduğu üzerinde durduk. Ayrıca ders kitaplarında sorulan soruları detaylı inceledik. Çünkü ders kitaplarında sorulan soruların nitelikli olması öğrenmenin de nitelikli olması anlamına gelir. Bu anlamda 1932’den günümüze kadar ders kitaplarında olumlu bir değişim söz konusu. Örneğin 1932 tarihli ders kitabında fazlasıyla akademik, anlaşılması zor bir üslup, uzun cümleler, fazla kişi ve yer tarihi var. Görsel öğelerden yararlanılmamış. Herhangi bir ders kitabına uygun bir özellik yok. Bu o zamanki eğitim anlayışıyla liselerde okutulan kitapları üniversitelerde de okutulabilecek düzeyde yazmışlar. Türk Tarih Tezinin amacını gerçekleştirmeye yönelik bir durum. 1978’deki ders kitaplarında hazırlık soruları, girişte kavramlar konulmuş ve bunlar öğrenci ve öğretmen açısından işi bir nebze kolaylaştırıyor. Bu ders kitabında bir resim bir de harita olmak üzere sadece iki görsel var. 2013’teki ders kitabında ise 5 civarında görsel ile bir harita vardı ve bunlar renkliydi. Bunun dışında bir zaman çizelgesi yapmışlar. Öğrenmeyi kolaylaştıracak her materyalin ardından soru sorulmuş.
Renkli resim ve haritaların ne gibi katkısı oluyor?
Öğrenmeyi kolaylaştırır. Bilinçaltına da bir etkisi söz konusu. Bu açıdan düşünüldüğünde 2013 yılındaki ders kitapları daha başarılı. İçerikteki yer, kavram ve kişilerin kullanılma sıklığına baktığımızda,1932’de çok fazla kişi isminden bahsediliyor. Bu 1978’de biraz azalıyor, 2013’de daha da azalıyor. Bu olumlu bir gelişme. Tarih öğreniminde içeriği kişi isimlerine boğmak doğru değil. 1932’de Selahaddin Eyyubi’den hiç bahsedilmezken, 1978’de bu belli bir rakama ulaşıyor. 2013’de ise bu 8 rakamlarına ulaşıyor.
Bu gelişmeleri nasıl okumak gerekiyor?
Burada tarih yazımının muhafazakarlaştığı düşünülebilir. İkinci bir okuma yolu da Haçlı seferlerinde Haçlılar Müslümanlara karşı seferler düzenlemişlerdir. Bu sefere karşı çıkanların en önemlisi Kılıçarslan’dır, Bir diğeri de Selahaddin Eyyubi’dir. 1932’deki kitapta doğu-batı genellemeleri var. Ama buna rağmen bazı özel yerlerin ve milletlerin isimleri geçmiş. 1978’de bu biraz azalıyor. 2013’de daha da azalıyor. Tarihler ve yıllar bakımından yine aynı şeyler söz konusu.
İçerik itibariyle ne gibi farklılıklar var?
1932’de Türk kavramı daha çok Müslüman kavramı daha az kullanılırken, 2013’te Türk kavramının kullanımı azalırken, Müslüman kavramının kullanımı artmıştır. Bunu tabi dönemlerin siyasi konjektürleri göz önünde bulundurarak okumak da mümkündür. Diğer taraftan ele alınan konu Ortaçağ ve Haçlı seferleri ve bu mücadelenin Müslümanlara karşı verilmiş olmasıdır. Aslında son gelinen noktanın Müslümanlık açısından tanımlanmasını çok yanlış bulmuyorum.
Türk kavramı 1932 ve 1978’de nasıl işlenmiş?
1932’deki Türk kavramı 1978’deki Türk kavramından oldukça farklıdır. Türk tarihi merkeze alınarak Orta Asya temelli laik bir tarih anlayışından Müslüman Türk kavramına geçiliyor. 2013’de fazlasıyla Müslüman vurgusu ön plana çıkıyor. 1927 yılında ortaya atılan yeni bir Türk tarihi anlayışı var. Bu çabanın bir ürünü olarak Türk Tarih Tezi ortaya atılarak yeni bir geçmiş oluşturma çabasına girildi. Bu tezin de halka benimsetilmesi için de Tarih 1-2-3-4 kitapları yazıldı. Bu kitaplar sadece liselerde okutulmakla kalmadı her tarihçinin bir başucu kitabı haline geldi. Bu bir resmi bir tarihtir ancak bu resmi tarih dışında yayınlar da yapıldı.
Türkiye’de resmi bir tarih var mıdır?
İlber Hoca bununla ilgili Türkiye’de resmi bir tarih yoktur tezini savunuyor. Nazi dönemindeki Almanya, Stalin dönemindeki Rusya ya da Komünist dönemdeki Bulgaristan’da resmi tarih tezleri oluşturuluyor. Bunun dışındaki hiçbir tarih tezine müsaade edilmiyor. Türkiye’de Türk Tarih Tezi dışında başka çalışmalara müsaade ediliyor ancak devletin kabul ettiği alandaki çalışmalar ağırlık kazanıyor. 1925’ten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme çizgisi daha sert bir hal alır. 1928’de harf inkılabı yapılır. 1930’lu yıllarda da Türk Tarih Tezi oluşturuluyor. Bunlar radikal modernleşme hareketleridir. Şunu da gözden kaçırmamak gerekir ki bahsettiğimiz dönemde dünya işler böyle yürüyor. Almanya’ya bakıyorsunuz aynı, farklı bir ekolden gelen Rusya’ya bakıyorsunuz aynı. Dünyaya örnek olabilecek ülkelerde de benzer kaygılarla hareket ediliyor.
Oluşturulan bu tezlerin gerekçesi nedir?
Bütün bu tezlerin temelindeki gerekçe Osmanlının yıkılmasıyla girilen milli mücadele sürecinde en azından Anadolu’nun elde tutulması amaçlanıyordu. Türk Tarih Tezi 1932 yılında kabul ediliyor ama bunun ilk örneği 1920 yılında Millet Meclisinin yayınları arasında Pontus meselesi ile ilgili bir kitap çıkarılıyor. Bunun nedeni de Doğu Anadolu’nun bir Rum bölgesi olmadığını kanıtlamak ancak kitabı incelediğiniz zaman sadece bu bölgenin Türk olduğunu değil, Türklerin de çok eski bir tarihe sahip olduğunu da açıklıyor.
Tarih kitapları hep hükümet politikası ile mi oluşturuluyor? Gerçek bir tarih yazılmaz mı?
Türkiye’de hükümet politikaları eğitim ve kültür işlerinde çok belirleyici oluyor. Tarih ders kitaplarında da buna rastlamak mümkün. Bilimsel bir tarihe gidilebilir ancak ilköğretim ve lisedeki ders kitapları didaktik bir unsura sahiptir. Biz her ne kadar geçmişte ne olmuş onun öğretilmesi hedefi ile yola çıkılmış olsa da tarih öğretimin gerekçeleri kendi milletinin geçmişini öğrenmek, bununla gurur duyulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede bir aidiyet duygusu oluşturarak bir kimlik oluşturmak hedefleniyor. Bu sadece bugüne has, sadece Türkiye’nin yaptığı bir şey değildir. Elbette Tarih kitapları üzerinde yıllarca bu kadar değişiklik yapılması müdahalelerin ne kadar çok olduğunun bir göstergesidir ve bu da doğru değildir.
YENİ HABER GAZETESİ