Türkiye ve Balkanlar
Türkiye, 1683-1699 yılları arasındaki Osmanlı-Almanya savaşından sonra, birçok kavmin ve birçok insanın sığınağı ve vatanı olmuştur. Bu vatan toprağı, 1800'lerden sonra, kitleler hâlinde vatanlarından kaçmak mecburiyetinde bırakılan binlerce Boşnak'ın da yaralarını saran ve onlarca gerçek vatan olan bir ülke olabilmiştir. Özellikle Osmanlı-Rus savaşından sonra oluşturulan Berlin Kongresi'nin kararları uyarınca, Bosna ve Hersek'in Avusturya tarafından işgâli, büyük bir korku ve karmaşaya sebep olmuş ve insanlar asırlık ana yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.Elbette ki, gidecekleri yer de Türk topraklarından başkası olamazdı.Çünkü bizler hem soydaşlarımıza,hem Müslümanlara ve hemde gayri müslim milletlere kucak açabilen ender milletlerin başında geliriz,bizim medeniyetimiz bizim kültürümüz bunu gerektirir ve buna göre davranırız.Hz ibrahimden beridir yaratılmışlara şevkatle yaklaşır ve davranırız.
Balkanlar siyasî ve stratejik özelliği nedeniyle Avrupa büyük devletlerinin çıkar çatışmalarına sahne olmuştur. Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu devirler dışında Balkanlar coğrafî, tarihî, etnik ve dinî nedenlerle parçalanmış şekilde kalmıştır. Balkanlar, birliğini sağlayamamasına ve işgale açık olmasına rağmen önemli bir stratejik bölgedir. Bu özelliğinden dolayı Balkanlar’da, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük devletler arasında ciddi çatışmalar meydana geldi. Çünkü; Balkanlara hakim olan devlet, batıda Avrupa’yı ve doğuda Rusya’yı tehdit etme gücüne sahip olabiliyordu. Bağımsızlığını 1878 Berlin Antlaşması ile elde eden Sırbistan, yeni topraklarını slavlaştırmaya başladı. Bu topraklara 1913’ten sonra Kosova da katıldı. Slavlaştırma demek, kendisini “Osmanlı”, “Türk” ya da “Müslüman” olarak tanımlayan herkesi her türlü yola başvurarak çekilen imparatorluk sınırları içine zorla göç ettirmekti. Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında, imparatorluk başkentine kitlesel göçler yaşandı. Bu bakımdan Balkanlar bizim için hem siyasi hemde etnik bakımından önemlidir ve önemli kalmaya devam edecektir.Ve karşılıklı olarak biz birbirimize gönül bağıyla bağlıyız.Onlar her daim kendilerini Türkiyenin yanında hisseder ve ona göre davranır.
Bu millet de her zaman Balkanlardaki soydaşlarımızın yanında yer almıştır onlarla aramızda bir sevgi bağı bir gönül birliği olmuştur.Sizlere bir örnekle açıklamam gerekirse Rahmetli Aliya İzzetbegoviç herkes hatırlar ki Ülkemiz insanları ona ‘’BİLGE KRAL’’lakabını takarak onurlandırmıştır,Bilge Kral 1925 yılında doğdu ve genç yaşında önderlere yaraşır çilelerle başladı hayatı. 24 yaşında medrese-i yusufiyye ile tanıştı. “İslamcılık” suçlamasıyla tam 5 sene hüküm giydi. Hz. Yusuf gibi zindanda yeşerdi ve Bosna’ya zindandan bir lider yetişti.Şu sözü ile kalbimizde yer etti ‘’Ben Müslümanım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım.Bu hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek.Çünkü İslam benim için iyi ve asil olmanın en doğru ifadesidir .’’demiştir.Bu ifade bile bizim balkanlara ve dünya da ümmete olan bakışımızın temel felsefesi olmalıdır.
Saygı ve muhabetle