TÜRKİYE VE BALKAN POLİTİKASI II
Geçen haftaki yazımızda Türkiye’nin Balkanlara olan bakış açısını tarihi dini ,sosyolojik ve de siyasi olarak ele almaya başlayarak bizim balkan politikamızın ne gibi temellere dayanması gerektiğini irdeledik. Bu haftaki makalemizin konusunu da Balkan politikamız üzerine devam etmek istedim çünkü Ülkemiz politikalarının Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’yı içine alan tarihsel bir derinliği vardır. Ayrıca Balkanlar Amerika için yükselen yeni güç Türkiye’yi ve Süper güç olma hayali ve potansiyeli taşıyan Rusya’yı kontrol edebilecek yakın bir coğrafya olması ile ABD için önemlidir, sıcak denizlere inme hayali taşıyan hem akrabalık bağı ve Avrupa’nın kapısı enerji geçiş güzergahı olması hasebiyle Rusya için önemlidir, ihtiyaç duyduğu enerjinin sağlanmasında arka bahçesi olan Avrupa birliği için önemlidir ve diğer bir yandan kendine bir pazar arayan dünyanın büyük ekonomik gücü Çin için önemlidir. Balkanların dünyadaki önemi tarih de ne ise bugün de odur Yani tarih tekerrürden ibarettir. Onun için biz Türkiye olarak Balkanlarda gücümüzle kültürümüzle varlığımızı ve ağırlığımızı hissettirmemiz lazım gelir. Çünkü görünen o ki bu kararlı politikalarla 2050’ler de Türkiye Cumhuriyeti dünyanın süper gücü olabilecek ülkeler arasın da gösteriliyor olması bizim dış politikamızı sağlam temellerle atmamız ve politikalarımızı uzun vadeli olarak planlamamız gerekir. Çünkü Balkan ülkeleri Türkiye için hem komşu hem dost ve hem de kardeş ülkelerdir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye için farklı bölgelerin kesiştiği noktadaki coğrafi konumu sebebiyle birçok bölgeyi etkileyebilecek bir güç olduğunu söylemek yerine, genç insan nüfusu,dinamik ekonomisi ve geçmiş den gelen kadim kültürü ile misyonunu dünyada süper güç olmak olarak değiştirmiş bir ülkedir diyebiliriz.
Türkiye’nin Orta Doğu, Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar üzerindeki politikaları yeni şekillenmekte olan dünya düzeninde ülkemizin yerini belirleyecektir. Türkiye’nin Balkanlar’da izlediği istikrara yönelik politikaların hem akrabalık hem tarihi, dini ve de siyasi olarak değişmekte olan uluslararası sisteme olumlu bir etkisi olacaktır. Özellikle Balkanlar üzerinde geliştirilen dış politika anlayışı ile bölgede diğer güçlü devletlerin politikalarını dengeleyerek bölgenin bir güç mücadelesi alanına dönüşmesini engellemek olmalıdır. Bu sebeple, Türkiye’nin Balkanlar’a yönelik dış politikası, Balkanlardaki soydaşlarımızın ve balkan ülkelerinin hem siyasi hem ekonomik hem de kültürel olarak gelişmesine katkı sağlamak olmalıdır. Çünkü geçen hafta Başbakanımız Prof Dr Ahmet Davutoğlu hocamızın 2023 de Türkiye de her ürün milli olacak demesi bizim ekonomimizin bu günkü ekonominin kat kat üstünde olacağının sinyali olarak algılamamız gerekir. Büyük devlet olmak da bunu gerektirir. Balkan ülkelerindeki soydaşlarımızla, dost ve komşu ülkelerle siyasi ekonomik ve kültürel bağlarımızın güçlenmesi güçlü Türkiye’nin gelecek 50 yıl içindeki misyonunun ilk ve en önemli ayağı olmalıdır kanaatindeyim.
Bulunduğumuz yüzyıl içinde dünyadaki süper güç olamaya aday Rusya, Çin, Hindistan ve Türkiye’nin hangi güçlü devlet olma sinyalleri olması bölgesel güç niteliğindeki bu ülkelerin uluslararası politikadaki rolleri geleceklerini belirleyici unsurlar arasında olacaktır. Gelecekle ilgisi olmayanların gelecekten beklentileri olamaz, gelecek gelecekle hayalleri olanlarındır.
Saygı ve muhabbetlerimi sunarım.