‘Türkiye Sosyolojik Bir Devrim Yaşıyor’

‘Türkiye Sosyolojik Bir Devrim Yaşıyor’

Gazetemize önemli açıklamalarda bulunan Gazeteci Yazar Ahmet Zeki Gayberi seçimden, terör olaylarına, terörden, medyaya, medyadan Suriye’ye kadar gündemi özetleyen bir söyleyişi yaptık.’ Bu söyleyişi de AK Partinin neler yapması gerektiği, uluslararası güçlerin rahatsızlık sebepleri, Suriye’de ki kirli işbirliğini göz önüne koydu.


REFAHI  TABANA YAYACAĞIZ

Şimdi Türkiye’de 7 haziran seçim sonuçlarından dolayı millet, milli irade hiçbir partiye tek başına iktidar yetkisi vermedi. İlk başta MHP ilk gecede ben yokum dedi. AK Parti CHP istikşafi görüşmeleri sonuçsuz kaldı. En son AK Parti, MHP ile bir koalisyon, azınlık, seçim hükümeti kurmak istediler MHP sayesinde o da olmadı. Dolayısıyla HDP-PKK’ya, MHP iki bakanlık verdi. En son seçim hükümeti kuruldu. Asıl soru şu: Türkiye erken seçimde istikrar adına AK Parti tek başına iktidara gelir mi? Tek başına iktidara gelmesi için ne yapması gerekiyor?

120943.jpg

 

Tek başına iktidara gelir mi, bu seçim sonuçları ne olacak sorularına 7 hazirandan beri ihtiyatla yaklaşıyorum. Çünkü 7 haziranda son 15, 20 yıldır tahminimde yanılmadığım kadar büyük bir yanılma içerisine girdim. Şok oldum. Bende çok şaşırdım. Çünkü böylesi bir fark beklemiyordum daha aynı sene içerisinde, bir sene geçmemiş mart yerel seçimleri ve 10 ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 52 ve %49 oy alınmış. AK Parti açısından söylüyorum. En kötü 45, 46 bandında kalacağını düşünüyordum; 41’e düştü. Dolayısıyla 4,5 puan bende yanıldım. Şimdi şöyle söyleniyor, benim etrafımda HDP’ye oy veren insanlar vardı şimdi pişmanlar. Benim etrafımda MHP’ye oy veren insanlar var fakat terör azdı, istikrarsızlık ortaya çıktı, belirsizlik sürdü, sürekli bu hayırcı yaklaşımdan dolayı pişman olanlar var. Yani özellikle MHP ve HDP’den en az 15 kişiden duydum. Fakat somut bir delil yok önümüzde bu kaç kişidir, 54 milyon seçmen var. Bu dediğimiz 5 bin kişimidir, 50 bin kişimidir, 500 bin kişimidir, 1 milyon mudur, bu pişman olan kişilerle alakalı önümüzde bir veri yok. Bir saha araştırması yok. Çevremizde eşten, dosttan duyduğumuz var. Bunu bir gazeteci olarak somut veriymiş gibi sahaya yansıtıp kullanamam. Fakat şunu gördük, 7 hazirandan sonra Türkiye tarihinin, yakın tarihte son kırk yılını düşünürsek, böylesi bir belirsizlik, bir kaotik süreç, yanı başımızda Suriye’de bir kaos var Türkiye’yi de etkiliyor. Ekonomik kriz Yunanistan’dan İspanya’ya, İspanya’dan Avrupa’ya yayılıp burada ki ülkeleri bile darmadağın etti. Ve Türkiye’de bir siyasi belirsizlik var hükümet kurulamadı. Eski dönemlerde bir on beş  yıl önce bu olsaydı, Türkiye yüz kere krize girmişti. Fakat Türkiye’de ekonominin hala tıkırında olduğu, 7 hazirandan sonra bile konut satışlarında, otomobil satışlarında geçen yıl aynı döneme göre gerileme değil ilerleme var. Bu da  Türkiye’de ki ekonominin rayında olduğu, AK Partinin 13 yıllık iktidarında gerçekten ekonominin, hazinenin, bütçenin sağlamlığını ortaya koyan göstergelerdir. Yoksa Allah muhafaza bir 15 20 yıl öncesini düşünüyorum Türkiye krizlerden, krizlere girmişti şu anda. Fakat yok, terör olayları var, her gün şehit haberleri var, operasyonlar sürüyor, Suriye olayları var, Avrupa’da ki kriz var fakat Allah’a şükür Türkiye  ekonomisinin temelini sağlamlaştırdığı için bundan etkilenmiyor. Ben milletin her şeye rağmen  1 Kasım seçimlerinde  Türkiye’de istikrara önem vereceğine, bu artan terör olaylarına ve Suriye’de ki kaosa karşı  tek başına bir AK Parti iktidarına ağırlık vereceğine inanıyorum yani  inancım o. Fakat AK Parti mesela 50 oyla 100 oyla bazı şehirlerde  milletvekili kaybetti. Bu şekilde bazı yerlerden CHP kaybetti, bazı yerlerden MHP kaybetti. Seçim döneminde de  özellikle Doğu’da çok şeyler oldu. Netametli süreçler yaşadık. 900 sandıktan HDP’ye  silme tulum  oy çıktı. Batıda İzmir, İstanbul, Ankara gibi üniversite mezunu, eğitim durum yüksek yerlerde bile  bir fire var, insanlar yanlış oy kullanıyor. Fakat Güneydoğu’da 900 sandıkta bir fire bile yok. İnsanlar tamamen tek bir partiye oy vermiş. Buda şaibe olduğunu gösteriyor. Bu seçimde bunlar atlatılacak. En azından daha dikkatli olunacağına inanıyorum. Bu seçimde AK Parti % 41’de oy alabilir, % 51’de oy alabilir. Çünkü bu seçime dair neyin ne olduğunu göremedik. AK Parti seçim vaatlerini açıklayacak. AK Partinin seçim vaatleri çok önemli. AK Parti refahı alt gelir sahibi, alt katmana yayma noktasında ne kadar başarılı olur, eğer bunu bu seçim döneminde,  bir ay zaman kaldı. Bunu iyi anlatabilirse, bu seçim bildirgesinde taşeron işçilerin kadroya alınması durumu, asgari ücretlerin artırılması durumu, emeklilerin maaşlarıyla ilgili düzenleme, intibak yasası gibi konulara  ağırlık verip, millete iyi anlatırsa AK Parti’ye çok büyük bir şekilde pozitif katkısı olur. Çünkü ben 25 yıldır  MHP’ye oy vermiş emekli bir amcanın, yakın akrabadan birisi, bu seçimde CHP’ye oy verdiğini biliyorum. Bu kişi kemik bir MHP tabanından birisi, niye CHP’ye oy verdin dediğimde bana işte Kılıçdaroğlu  emekliye iki ikramiye verecek dedi. O bile inanmış. Düşünün kemik bir MHP seçmeniydi o. Birde AK Partinin başardığı şey pozitif bir siyaset üretmesiydi. Onlar 3.köprüyü yaptırmayacağız, 3. Havalimanı yaptırmayacağız, Marmaray’ı yaptırmayacağız derken muhalefet AK Parti onu da yapacağız bunu da yapacağız dedi. 2023 hedefi koyuyor önüne, 2071 vizyonu koyuyor önüne. Dolayısıyla  çılgın projeler koyuyordu önüne. Fakat bu 7 haziran seçimlerinde maalesef negatif bir algı üzerinden gitti. Muhalefet partileri asgari ücreti 1500, 1800 yapacağım derken AK Parti siz bunu yapamazsınız dedi. Muhalefet işçilerle, emeklilere iki ikramiye vereceğim derken, AK Parti siz yapamazsınız, bütçeyi gözetmiyorsunuz dedi. İki maaş ikramiye veremezsiniz dedi emekliye. Taşeron işçileri kadroya alacağız dedi muhalefet, hükümet olmaz dedi. Asgari ücret 1500’e çıkacak dedi, hükümet yine yapamazsınız, iş verene ne diyeceksiniz dedi. Yani sürekli olmazlar üzerinden, aksine AK Partinin siyaset kimliğinde görülmeyen bir tarz vardı. Birde bunları yaptık, şunları yaptık, onlar konuşur AK Parti yapar anlayışı hakimdi 7 haziran seçim propagandasında. Fakat insanları AK Partinin 13 yıldır yaptıklarını, başardıklarını çok iyi bildiğini düşünüyorum. Buna vefa gösterdiğini % 41 verilen oyla, bu 20 milyona tekabül ediyor. Bu 20 milyon insan vefa duygusunu gösterdi. Yani AK Partinin başardığını biliyordu, ısrarla  geçmişi hatırlatmak yerine insanlar önüne pozitif  hedefler konulmasını seviyor. İleriye yönelik, geçmişe takılmak yerine geleceğe yönelik hedefler konulması lazım. Bizim toplumumuz  değişimi seven bir toplum. Hedefleri daha ileriye koyarsanız insanlar sizin arkanızdan gelmeye  başlar. Çünkü toplum değişime yatkın bir toplum. Yani bizim sosyolojimiz böyle. Dolayısıyla bu 4 Ekim tarihi önemliydi bunu da başarıyla atlattığını düşünüyorum. AK Parti’nin anketlerde en fazla bir veya iki puan arttığını görüyoruz. En yüksek anketler bile % 42, %  43 bandında gösteriyor. HDP’nin seçim barajını  geçtiğini düşünürsek % 42’ninde % 43’ünde AK Partiyi tek başına iktidara gelebilmesi  için yeterli olmadığını görüyoruz. En az  %44, %45  olması lazım. Bıçak sırtı bir denge olmaması için  ki anketler gösterdiğine göre  MHP ve HDP’de  oyların azaldığını görsek de seçim barajının üstünde iki parti. Dolayısıyla AK Partinin bu bundan sonra  refahı  tabana yayacağız kampanyasını sloganını kullanarak, neler yapacağını söyleyerek  şanslı başlayacağını seçimde de ipi göğüsleyeceğine inanıyorum. Ama oran derseniz şu an oran veremiyorum.

gezi-olaylari.jpg

TÜRKİYE’Yİ KAOSA VE İSTİKRARSIZLIĞA SÜRÜKLEMEK İSTİYORLAR.

7 Şubat MİT krizi, Gezi Parkı darbe girişimi, 17 25 Aralık paralel yapı darbe girişimi, Think Thank kuruluşlarının yazdığı malum medyanın hayata geçirdiği proje adam Selahattin Demirtaş’ın  parlatılıp barajı geçirmesi adına her türlü çalıma ve faaliyet. Soracağım soru şu: Türkiye’ye karşı son üç yıldır  niye böyle algı operasyonları yapılıyor? Niye suikast şeklinde Türkiye’ye operasyonlar yapılıyor?

 

Şöyle bir şey bunlar mesela Gezi olaylarıyla, gezi olaylarını çıkartarak,  Türkiye’yi Ukrayna’ya çevirmek istediler. Bir ay sonra Ukrayna’da başarılı oldular. 17 25 Aralık darbe girişimine kalkışanlar, ipi yurt dışında olan bir yapının  devletin içersinde ki gücünü kullanarak  Türkiye’yi Mısır’a çevirmek, Erdoğan’ı Muhammed Mursi  konumuna düşürmek istediler. Ondada  başarılı olamayınca, bu defa PKK eliyle dikkat ederseniz  seçimden hemen sonra  PKK’nın terörü azdırmasıyla  Türkiye’yi Suriye’ye çevirmeye çalışıyorlar. Yani Gezi’de Ukrayna, 17 25 Aralık darbe girişiminde  Mısır, bu son terör olaylarıyla  iç savaş çıkartmak isteyip, Türkiye’yi Suriye’ye çevirmek istiyorlar. Bir şekilde Türkiye’nin istikrarsız olmasını istiyorlar. Çünkü Türkiye dikkat edin  28 Şubat sürecini, Ecevit’in Anasol M hükümeti zamanında yaşadığı, Türkiye Cumhuriyeti zamanında yaşadığı en büyük ekonomik krizi yaşadı. Ecevit’in Başbakan, Yılmaz ve Bahçeli’nin başbakan yardımcısı olduğu dönemde 1,5 milyar doları IMF serbest bırakmadığı için Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük krizine girdi. Gezi olaylarında 120 milyar dolar, 17 25 Aralık darbe girişiminde 150 milyar dolar hatta 200 milyar dolara çıkartanlar var. Türkiye’de para çıkışı yaşayan, yüz milyarlarca dolar kaybedilen darbe ve darbe girişimleri yaşadı. Fakat son zamanlarda Türkiye bu olaylara karşı sarsılmadı. Türkiye yoluna devam etti. Çünkü Türkiye güçlendi. Türkiye enerjisi olmadığı için, enerji kaynakları olmadığı için  oyun kuran bir ülke değildi. 100 yıllık dünyada oyun kuran ülkeler enerjiye, doğal gaza, petrole sahip olan ülkeler. Bu kaynaklara erişebilen ülkeler. Türkiye bir kaynak ülke değil, Türkiye bir köprü ülke. Enerjide hazar havzasından tutun, Azerbaycan’a, Kafkas havzasından tutun İran’a, oradan Irak’a kadar Türkiye  dünyadaki petrolün ve doğal gazını çıkartan Kafkas ülkelerinden İran, Irak ülkelerine geçiş güzergahında. Avrupa’ya bu satılacaksa, aktarılacaksa bunu ne denizden geçirecek petrol boru hatlarıyla, ne denizden geçirilecek gemilerle, gemilerle de  petrol, doğal gaz taşınıyor ama çok pahalıya mal oluyor. Fakat Türkiye bu noktada Allah’ın bahşettiği jeostratejik  bir konuma sahip. Türkiye kendi Kürt sorununu çözerek, terör meselesini bitirerek Irak Kürdistan’ıyla anlaşarak, çünkü  Irak Kürdistan’ında Türkiye’ye 300 yıl yetecek kadar doğal gaz rezervleri, Türkiye’nin yıllık petrol ihtiyacını karşılayacak petrol rezervleri var. Fakat Türkiye çözüm süreciyle terör meselesini  bitirmeye çalışıp, Barzani ile anlaşarak  onlara bir koridor açıp Türkiye üzerinden  Avrupa’ya taşıması. Çünkü Türkiye’nin  enerjisi yok dediğim gibi. Enerjinin % 80’i Kafkas havzası, Rusya’ya ve % 20’ise Irak ve İran’a bağımlı. % 96 dışa bağımlıyız. Sadece % 4’ünü üretiyoruz. 100 yıldır bu enerjiye kim sahipse onun güçlü olduğu ortada. Tayyip Erdoğan gibi bir lider çıktı, bu lider yüz yıllık kısır döngüyü durdurmaya çalışıyor. Bu kısır döngüyü durdurmak için Kürt sorununu çözüp, terör örgütüne silahları betona gömün diyen, Irak Kürdistan’ın petrol ve doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıması. Bundan dolayı Türkiye’de bu ihtiyacını karşılıyor. Rusya ile Türk akımı. Azerbaycan’la Bakü Ceyhan boru hattı. Irak Kürdistan’ıyla yeni kanallar, boru hatları antlaşması  gibi faaliyetlerle Türkiye’nin bağımsızlaşmasından korktular. Türkiye artık bağımsız sahada söz sahibi olacak, Ortadoğu üzerinden yeni Sykes Picottan bu yana o haritaların Lozan’ın güncellemesi için yüz yıl geçmesi lazım. Güncelleneceği bir dönemde Türkiye’nin de oyun kurucu olamazsa bile oyun bozucu, Türkiyesiz  oyun kurulamayacağı bir denklem olacağını gördüler. Bundan korktular. Bunun için dikkat ederseniz sadece Tayyip Erdoğan üzerinden  oynuyorlar. PKK’nın ileri gelenleri, başları bile  Türkiye Cumhuriyeti ile bir sorunumuz yok, TSK ile bir sorunumuz yok, bizim en büyük sorunumuz AKP ile, bizim en büyük sorunumuz Erdoğan ile cümlesini kuruyorlar. Bu bile oyunun ne kadar büyük olduğunu, küresel tezgah AK Parti gitsin, Tayyip Erdoğan gitsin ne olursa olsun  anlayışındalar. Türkiye’de bu yerli uzantıların cemaatin, PKK’nın, Kemalistlerin, ulusolcuların, sosyalistlerin, marjinal sosyalist ve marksistlerin hepsinin Doğan medyasının aynı havuza girdiği tarihte  hiç böyle bir dönem yaşamadık. Erdoğan’a karşı olanlar kim diyorsunuz hatta bazı marjinal sözde İslami yapılar ve partiler var. Düşünün  hepsi aynı kefede. Hepsinin tek düşmanı Erdoğan. Erdoğan’a kim düşman diyorsunuz, ,İsrail düşman, Amerika düşman, Almanya düşman, İran düşman, PKK düşman, cemaat düşman, MHP, CHP, HDP düşman.

PKK ULUSLAR ARASI BİR İHALE ALDI

Buna paralel olarak ülkemizde artan terör eylemleri bununla mı alakalı? Artık Kürt sorunu da bitti.

Kesinlikle bununla alakalı. Şimdi PKK gücünü silahtan alıyor. PKK’nın siyaset ayağının güçlenmesi PKK’lıların moralini bozdu. Adamlar 40 yıldır  dağlarda ve terörden başka bir şey bilmiyorlar. Dolayısıyla çözüm süreci başladığı andan beri Öcalan’ın ittirmesiyle bu noktaya geldi. PKK hiçbir zaman bundan hoşnut değildi. HDP’de bundan hoşnut değildi. Çözüm sürecinde en ufak bir olayda Emine Ayna çıkıp çözüm süreci bitti diyordu. Demirtaş çıkıp oh çözüm süreci bitti diyordu. Ohu ben koyuyorum ama bir alkışlamadıkları kaldı. Sadece bu son terör olayları değil Suruç olayları, Kobani olayları, daha öncesine bakın yol kesmeler, son öğrendiklerimizle beraber yollara bombalar döşenmesi, baskılar. 3 yıldır kamu düzenini korumak için bir şey yapmadılar. Tam tersine dediğim gibi yol kesmelere devam ediyorlardı, bombaları yollara döşüyorlardı, halka yapılan baskılar. Çünkü bunlar bir ihale aldı. Bu yerli ve milli bir süreçti. Çünkü Türkiye üçüncü gözleri Amerika’yı, Almanya’yı, İngiltere’yi, İsrail’i  hepsini dışlayarak direk kim bana savaş açmışsa ben kendi işimi kendim çözerim dedi. Bu devletin artık önünün açılması lazımdı, arık kan aradan çekilsin kardeş kavgası bitsin. Çünkü terör hiçbir zaman sosyalleşmedi, terör hiçbir zaman toplumsallaşmadı. Terörü toplumsallaştıramadılar, halen toplumsallaştırmadılar.

ahmet-zeki-gayberi.jpg
 

SİSTEM DEĞİŞTİ

 EZİLEN KESİMLER SİYASETİN TAM ORTASINDA YER ALIYOR ARTIK

 

Doğan holding, paralel  medya, Sözcü gazetesi, Cumhuriyet gazetesi ve ona benzer medyanın terörü aklamaya çalışmalarının sebebi nedir? Bu algı operasyonlarını niye yapıyorlar?

 Biraz önce verdiğim sorunun cevabında da aslında o sorunun cevabı bu sorunun cevabını içeriyor. Türkiye’de yüz yıldır kurulu olan bir sistem var. Bu sistem el değiştiriyor, bunun farkındalar. Sosyolojik bir devrim yaşıyor Türkiye. Orta kuşak değişiyor, alt kuşaklar orta kuşağa geçiyor. Kürtler, dindarlar 90 yıldır ezilen topluluklar artık siyasetin merkezine oturdular. Siyasetin merkezine Tayyip Erdoğan sembolü ile onun sembolize ettiği AK Parti anlayışıyla ezilen toplumsal kesimler siyasetin merkezine oturdu. Siyaset toplumsallaştı. Eskiden köyünde kahvesinde oturan amca  ne sorsan bilmem derdi, sadece 4 yılda bir gidip oyunu kullanırdı. Şimdi hayır dedi o toplum, bir imam hatipli delikanlıyı hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı yaptı. Hem de  ona Menderes’e reva görülen, Erbakan’a reva görülen, Özal’a reva görülen  durumları yaşamaması için bu toplum mücadele ediyor, evladına sahip çıkıyor. Dolayısıyla şu anda bu sosyolojik dönüşüm nedeniyle Türkiye’de her zaman askeriyeyi,  bürokrasiyi temsil eden bir medya gücü vardı. Bunlar hükümet kurup hükümet yıkıyordu. Şimdi askeri vesayeti bitirince AK Parti, askeri vesayeti destekleyen o medya grupları da  ortada kaldılar. Bunlar  yavaş yavaş 1 Kasımda tek başına bir AK Parti iktidarı olursa Doğan medyasının, cemaat medyasının, ulusolcu medyasının, solcu medyasının, Sözcü gazetesinin falan bu sonuçtan dolayı toplumsal tabanını kaybedeceği  bir zamanların anlı şanlı Emin Çölaşanları, Bekir Çoşkunları, Uğur Dündarları bugün nerede? Kaç kişi okuyor? Her sözlerinden sonra milyonları harekete geçirip Cumhuriyet mitingleri yaptırıyorlardı. Fakat bugün söyledikleri hiçbir kesim tarafından ciddiye dahi alınmıyor. Çünkü onların o büyüsü çözüldü. Toplum artık inanmıyor, siyasetin merkezini kendi dizayn ediyor. Yurt dışından siyaset dizayn edilmiyor, askerler tarafından dizayn edilmiyor, bir grup Masonik çevreler Türk siyasetini dizayn edemiyor. Millet kendisi siyaseti dizayn ediyor. Kendi evladını iktidarda tutuyor. Onlarda yavaş yavaş eriyeceklerdir.

TEK İLKELİ VE VİCDANLI DAVRANAN ÜLKE TÜRKİYE’DİR

ABD VE RUSYA SURİYE’DE ESEDLİ BİR ÇÖZÜM  ÜZERİNDE ANLAŞTILAR

Hafız Esed 1970’de Suriye’de darbe yaptıktan sonra %12’lik Nusayri azınlık  % 88’lik Sünnileri ezerek, işkence yaparak baskılarla  yönetti. 1980 Halep katliamı, 1982 Hama katliamı ve 2000 yılına kadar devam eden aynı tablo. Beşar Esed geldiğinde  reform yapacağım diyerek halkı oyaladı. Türkiye’de AK Parti iktidarı Sünniler ve Kürtler adına  bir faydası olabilir mi adına Esed’le ilişkiye girdi. O malum çevrenin Esed ile niye  geçmişte ilişkiye girdiğiniz demesi sadece çamur atmaktır. Soracağım soru şu: 2011 yılında Suriye’de iç savaş başladığında onun akabinde muhalifler  güçlenip, Suriye’nin % 80’nini kontrol ederken  tam devrim oluyor derken İran, Şii milisler, Hizbuldeccal  Suriye’ye girdikten sonra tablo değişti. Ve DEAŞ girdi. DEAŞ bambaşka bir mesele. Şimdi muhalifleri yenemediler, bastıramadılar. Muhalifleri bastırmaları zaten mümkün değil. Çünkü sonuçta Suriye halkının çoğunluğu onlarda. Rusya bizzat muhalifleri vurmaya başladı. Suriye’de ne oluyor? Türkiye nasıl bir tavır takınmalı? Amerika Esed’i indirmekte samimi?

 

Amerika Esedi indirmek gibi hiçbir derdi yok. Bu Suriye meselesi ilk başladığında Amerika Esedi indireceğim derken, Türkiye Esedi konuşarak, ilişkiye girerek onu reformcu bir çizgiye çekerek bir çözüm bulalım derken Amerika Esedi indireceğim diyordu. Bugün bir çok AK Parti düşmanı olan, Esed baas çizgisinde olan bir çok çevre, entelektüel aydın o günlerde AK Parti iktidarına ve Erdoğan’a  sen Esedi mi savunuyorsun, Nusayricimi oldun, Amerika gibi Batı bloğuna geç Esedi indirelim dediklerinde Esed konuşulabilir durumdaydı. Daha sonra Suriye derin devleti tarafından rehin alındı. Şimdi Lavrov ve Kerry  Esed  21 ağustos 2013’teki Doğu Guta bölgesine yapılan kimyasal silah saldırısından sonra buluştular. Kerry o kimyasal silahlar teslim edilsin dedi, Lavrov hemen kabul etti. Çünkü bir anlaşma var Esedli geçiş konusunda. Muhaliflere güvenmiyorlar. DEAŞ’ı kendileri getirdi oraya. Muhaliflerinde İhvanul Müslimin çizgisinin  silaha bulaşmayan  şiddeti seçmeyen, demokratik yollarla iktidara gelmeyi hedefleyen bir anlayış var. Ama Müslüman Kardeşleri Mısır’da indirdiler. Suriye’de de İhvan çok güçlü, onu da başarıya ulaşmasını istemiyorlar. Türkiye’de aynı şekilde İslamcı hareket olan AK Parti şiddete bulaşmamış Milli Görüş hareketinden geliyor. Onu da indirmeyi sürekli deniyorlar. Başaramadılar. Fakat Suriye’de şu an  Esed % 14’lik bir alana sıkışmış durumda. Orada bir Nusayri devleti kurmak istiyorlar. Amerika ve Rusya anlaştı. Birleşmiş Milletler toplantısında Obama ile görüşen Putin hemen Rusya’ya döndü. Döner dönmez Rusya, Suriye’ye her türlü askeri hareketi kapsayan bir karar çıkardı.  Ondan sonra muhalifleri vurmaya başladı. İngiltere, Fransa, Amerika dış işleri ve savunma bakanları  Rusya’nın DEAŞ hedeflerini değil  Özgür Suriye Ordusunu, Fetih Ordusunu, muhalifleri ve sivilleri  vurduğunu açıkladılar. Onlarda biliyor, onlarda gülerek izliyor. Yarınki gazetenin manşetinde Esed gösteriyor, ABD izliyor, Rusya vuruyor. Bu anlaşmadan dolayı Suriye’de ki süreç böyle devam ediyor. Türkiye’de  şu anda bu durumu yokluyor, bunun üzerine diplomatik çabalar içine giriyor, değişik uluslar arası kurumlarda, Fransa ile, İngiltere ile, Almanya ile,  Avrupa ülkeleriyle bir araya gelerek, Çin’e bu işin böyle gitmeyeceğini Esed ile bu işin devam etmeyeceğini söylüyor. Bu  işi daha önce Irak’ta yaptılar. Irak nüfusunun % 80’i Şii’ydi. % 20’si Sünni’ydi. Sünni bir Baasçıyı getirip %80 Şii’ye hükmettiler.Batının yaptığı  Hep aynı taktik. Azınlıktan bir kukla koyar bu halk ayaklanırsa beni parça parça eder diye Hep şiddeti ağırlaştırarak kendi halkını kontrol etmeye çalışır. Saddam Kürtleri öldürüyordu, Şiileri öldürüyordu, en ufak başını kaldırmaya çalışanı eziyordu. Çünkü % 20 Sünni azınlıktı Irak’ta. Aynı sistemi Baas şeklinde yine Suriye’de % 15 Nusayrilerin % 85 Sünnilere şiddeti ağılaştırarak uyguladılar. Oradaki sistemi şu an Türkiye uluslar arası camiada  Güvenli Bölge, Tampon Bölge, Azez Cerablus hattında Güvenli Bölge kurarark hatta DEAŞ’ten, Esedten temizleyerek en azından bu milyonlarca insanın güvenliği sağlanmış olur ve Türkiye’nin yükü hafifler. Bu milyonlarca insanın derdine düşmüş tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’den başka vicdanlı, ilkeli davranan başka ülke yok dünyada. Hepsi kendi çıkarların peşinde koşuyor. Bir tek halkları, mazlumları düşünen vicdanlı hareket eden Türkiye’dir.

 

Hocam çok teşekkür ederim, söyleyişi verdiğiniz için.

Estağfirurlah ben teşekkür ederim.