Süleyman Mücahit İyiyolbulan
Süleyman Mücahit İyiyolbulan TAKMA DİŞLER ARASINDA GENÇLİK

TAKMA DİŞLER ARASINDA GENÇLİK

 

     Sonbaharda düşen yapraklar gibi dökülüyor dişler ömrün hazanında. Sonra kahkahalar ve surat düşüyor. Daha sonra kapitalizmin bol kalsiyumlu , cilalı ve parlak yalanları yem oluyor ağızda olmayan dişlere. Hiç bir diş macunu düzeltemiyor dişlerin kaportasını. Diş macunu yalanını anladığımız an, hayatında yalan olduğunu anlamaya başlıyoruz.

 

    Bunca sıfat bolluğu arasında dünyayı nitelemek için neden "yalan" tabiri kullanılır ki? Boş değil, gereksiz değil de neden yalan dünya ? İki gerekçe sunabiliyorum bununla ilgili. Birincisi kendimizi inandırmak istediğimiz toz pembe yalanlar hep hoşumuza gitmiştir. Yalan dünyaya inanmışlığımızın tescili de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayışımızdır. Ölümle ilgili en ufak serdettiğimiz laflar bile, "sus ölüm deme", "ağzından yel alsın" "dur daha gençsin" vs. olarak yankılanacaktır. İşte bunlar fani insanların ölümü hatırlamamak ve sürekli yaşamak arzularından doğan ölü sözlerdir. İkinci olarak, yalan münafıklığın alametidir. Acaba dünya da münafık olabilir mi? Nifak tohumları eken iki yüzlü bir dünya. Zaten bir yüzü karanlıkken aynı anda diğer yüzünün aydınlık olması, bir kısım gündüzü yaşarken diğer kısmının  geceyi yaşaması iki yüzlülüğünün en büyük kanıtıdır. Yer kürede soluklanan bunca acı, nifak tohumlarının yeşertilmesiyle çıkmıyor mu? Değil Sultan Süleyman,  Hz.Adem'e bile kalmadı dünya. O ki dünyanın ilk sahibiydi. Uğruna kavga edilen bütün toprak, su, hava O'nundu. Dünyanın tek hükümdarına bile kalmamışken bu yalan topacı, ne insan hakları adına zalimlik yapanlara, ne de bu zulme sessiz kalanlara kalmayacaktır.

  

     Dünyanın en büyük yalanlarından biri de gençliktir. Çevremiz gençlik sırrını açıklayan yaşlılarla dolu. Ergenlik kokan gençleştirici kremlerden falan da bir kaç satır yazmak istiyorum ama işin sonu yine kapitalizme geleceğinden kremleri yazıma bulaştırmayacağım. Yaşını saklayan kadınlardan tutun, saçları dökülen erkeklere kadar hiç kimse olduğu yaştan memnun değil. Herkesin tek bir hedefi var : genç kalmak, kalamasa bile en azından genç görünmek. Gençliğini hakkıyla yaşayanlar, yaşlılığın da hakkını vermek için uğraşır. Tecrübelerini aktarır, olgunluk dönemi eserleri çıkarırılar ortaya. Ama geçliğin farkına varamayanlar, gençlik denen nimeti ellerinden düşürdüklerini ancak kamburlaşıp yere yaklaştıklarında görebiliyorlar. Paragraf boyunca gevelediğim şeyin adı kısacası "kokanalar". Kişi hissettiği yaştadır sloganının mucididirler onlar. Onlar gençliği tırnaklarına oje sürmek, saçlarına röfle çekmek ve abidik gubidik twist dansı sanmaktalar. Halbuki hakikat öyle mi. Gençlik inancı ve ideali uğruna fedakarlık yapan tek kişilik devasa bir orduyu temsil etmiyor mu? Lütfen birileri gençliği şu kokanaların kırışık ellerinden kurtarsın ve hakkıyla yaşatsın.
 

       Ölümle burun buruna yaşlanınca değil gençken gelir insan.  Evinde üç aylık emekli maaşını bekleyen biri,bedenini kendine kalkan yapmış gençten daha uzaktır ölüme. Bir halkın bütün umudu, kini, nefreti, intikamı, aşkı, sevinci "hey on beşli" ağıdından da anlaşılacağı üzere gençliğin elinde yeşerir.Bebekten yaşlıya kadar duyulan bütün yaraların iksiridir gençlik. Ne kadar genç ve ne kadar yaşlı olduğumuzu anlamak için Cevher Dudayev'in skalasında bakalım yerimize. Ölçüsü şuydu Dudayev'in "Savaşacak kadar genç, ölecek kadar yaşlıyım." Peki ya biz nerdeyiz ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Mücahit İyiyolbulan Arşivi