Suçlusu pandemi mi?
Dünya geneline yayılan Covıd-19 salgınının Türkiye'de tespit edilen ilk vakası Sağlık Bakanlığı tarafından 11 Mart 2020 günü açıklandı. Ülkedeki virüse bağlı ilk ölüm ise 15 Mart 2020'de gerçekleşti.
Ve hayatımızda birçok şey değişti…
Öksürük, yüksek ateş, kas ve eklem ağrısı, tat ve koku kaybı, nefes darlığı, boğaz ağrısı, baş ağrısı, ishal, mide bulantısı ve kusma, el ve ayak parmaklarında renk değişikliği cilt döküntüsü gibi belirtileri olan Covid-19, sağlığımıza, psikolojimize ve yaşantımıza birçok etkisi oldu. TÜİK 2020 ve 2021 yıllarında toplam 87 bin 334 kişinin Covid-19 sebebiyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Sağlık Bakanlığı ise 14-27 Kasım 2021 itibarıyla pandemide 101 bin 492 kişinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Rakamlar arasında farklar olsa da pandemi süresince çok büyük rakamlarla insanlarımızı kaybettiğimiz ortada.
Pandemi yaşayan insanlarda korku, can sıkıntısı, yalnızlık, kaygı, uykusuzluk veya öfke gibi yoğun duygusal ve davranışsal tepkiler gösterdiklerini raporla ortaya çıkmıştır. Bu gibi tepkiler panik bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu gibi bozukluklarla, psikotik ve paranoid belirtilerle ve hatta intihar davranışı ile ilişkilendirilmiştir. Bu semptomlar özellikle karantinaya alınmış hastalarda daha yaygın olarak görülebilmektedir. Sıradan grip semptomları olan hastalarda bile Covid-19 ile benzerliği yüzünden stres ve korku oluşabilir bu da psikolojik sıkıntıları ortaya çıkarabilir. Şüpheli vakaların nispeten düşük olması, vakaların çoğunun semptom göstermemesi ya da hafif semptomlar göstermesi, salgının düşük ölüm oranına sahip olması gibi durumlara rağmen, salgının psikolojik etkileri çok daha ciddi olabilmektedir.
Tüm bu sebeplerden dolayı da insanlar psikolojik olarak yalnızlığa alışarak, akrabadan, eşten, dosttan uzaklaşmaya başladılar. Hepimiz fark ediyoruz ki, pandemi öncesi ve sorasında yaşanana bayramlar arasında büyük bir fark var. Bu değişimi belki de birçoğumuz yaşadı. Ziyaret ettiğimiz kişiler giderek azaldı. Pandemi öncesinde daha kalabalık, daha coşkulu bayram günleri yaşanıyordu. Uzak akrabalarımız bile ziyaret edilirken, çok yakınlarımıza gitmez olduk. Bu edilmeyen ziyaretler, öpülmeyen eller, gidilmeyen kapılar ise oldukça normal bir olaymış gibi gelmeye başladı. Kabul etmeliyiz ki bu duruma hepimiz biraz alıştık.
Artık hiçbir zaman o günlerdeki bayramları tekrar yaşayamayacağımız oldukça net. Eski günler gider de gelmez. Ama önemli olan en azından yakınlarımızı da unutmamak. Daha coşkulu, daha kalabalık bayramlarda buluşmak dileğiyle.