Mahmut Ali C. Körosmanoğlu
Mahmut Ali C. Körosmanoğlu Sözleşmeli Tarımın Mahiyeti

Sözleşmeli Tarımın Mahiyeti

Sözleşmeli tarım, doğrudan üretici ile geniş bir düzlemde bulunan toptancı, işleyici, perakendeci, paketleyici, üretici organizasyonları gibi kurumlar arasında yapılan sözlü veya yazılı anlaşmaları öngörür ve tarım sektörünün endüstrileşmesi ve yeniden yapılandırılmasında kullanılan, kurumlar ve üretim arasındaki ilişkiyi düzenleyen önemli bir stratejidir.

Sözleşmeli tarım Türkiye’de yer yer uygulama alanı bulurken, Hukuki anlamda dayanağı,18 Nisan 2006 tarihli 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 13. maddesi ve bu maddeye dayanılarak 26 Nisan 2008 tarih ve 26858 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konan Sözleşmeli Üretim İle İlgili Usûl Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, sözleşmeli tarımın hukuki zeminini oluşturmaktadır.

“Tarımsal Üretim Sözleşmesi” ile ilgili usul ve esaslar belirlenmektedir. Yönetmeliğin 1. maddesinde sözleşmeli üretimin belirli usul ve esaslar çerçevesinde düzenlenmesiyle verim ve kalitenin arttırılması, tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması, standartlara uygun ürün elde edilmesi, planlı üretim yapılması, yeni üretim teknikleri konusunda bilgi aktarılması ve özendirici olunmasının amaçlandığı dile getiriliyor.

Söz konusu kanun ve yönetmeliklerle; tasarıda yer alan politikalarla, piyasaların güçlendirilmesi, verimliliğin artırılması, doğal ve biyolojik kaynakların korunması, gıda güvencesi ve güvenliğinin güçlendirilmesi, üretici örgütlerinin ve kırsal kalkınmanın geliştirilerek tarım sektöründeki refah düzeyinin yükseltilmesi, tarımsal bilgi ve teknolojilerin yurt içinde geliştirilmesi, biyolojik çeşitliliğin, genetik kaynakların ve eko sistemlerin korunması, kırsal alanda tarım ve tarım dışı istihdamın geliştirilmesi, kadın ve genç nüfusun eğitim ve girişimcilik düzeyinin yükseltilmesinin hedeflenmektedir.

Teknik olarak Sözleşmeli tarım; “üretim başlamadan önce bir çiftçi ve bir firma arasındaki sabit bir süre için yapılan, çiftçiye kaynak sağlayan, pazarlama koşullarına ek olarak üretim koşullarını belirleyen, devredilemeyen, çiftçinin sahip olduğu veya kontrol ettiği arazide üretilen ürünün münhasır haklarını ve yasal mülkiyetini çiftçiye değil firmaya veren sözleşmeye bağlı bir düzenleme" şeklinde tanımlanmaktadır

Sözleşmeli tarım uygulamaları yeni bir yaklaşım değildir. 1885 sonrası dönemde Japonlar tarafından Tayvan’da şeker üretimi için kullanılmıştır. 20. Yüzyılın başlangıcında ise Orta Amerika’da ABD muz firmalarınca uygulanmıştır. Gerçek anlamda sözleşmeli tarımın geçmişi 1940’lara gitmekte olup bu tarihlerde Avrupa ve Kuzey Amerika’da tohumluk üretiminde kullanılmıştır. 1945 sonrası tohum endüstrisinin yeniden yapılanması 1970 ve 1980lerde tohumculuk şirketlerinin birleşmelerini ve iş birliğine gitmelerini gerektirmiştir. ABD'de sözleşmeli üretim 1950’lerde broiler piliç yetiştiriciliği ile başlamıştır.

Geleneksel olarak üç çeşit tarımsal üretim sözleşmesi vardır (Bjman, 2008). Bunlardan ilk, çiftçilerin üretme kararları için çok önemli olan teslimat şartları (çeşitler, nitelikler, miktarlar/kota, teslimat zamanı vb.) ile ilgili hasat öncesi çiftçi-yüklenici anlaşması olan "piyasa" sözleşmesidir. Bu tip sözleşmelerde çiftçiler, tarım faaliyetlerine ve çiftlik varlıklarına ilişkin karar haklarının çoğunu elinde bulundurmaktadır. Üretim riskin çiftçiler taşımakta fakat; pazarlama risk kısmen alıcıya devredilmektedir. Mnot (2007) çalışmasında, piyasa sözleşmelerinin, özellikle bozulabilir ürünler veya karmaşık kalite özelliklerine sahip olan ürünler için koordinasyon maliyetlerini nasıl azalttığını, pazarlama bilgi asimetrilerin ele alarak açıklamaktadır.

İkincisi, belirtili fiziksel veya teknik girdiler bir firma tarafından sağlandığı, üretim gereksinimlerinin aynı firma aracılığıyla pazarlandığı "kaynak sağlama" sözleşmelerdir. Bu, çiftçilerin girdileri seçme, erişme ve satın alma maliyetini azaltır ve firma, üretim kalitesinin ve (genellikle) ger ödemenin garantisidir. Kaynak sağlama sözleşmeleri genellikle belirtili girdiler veya kalite standartları gerektiren ürünler için ve çiftçilerin zorlu girdi piyasalarıyla mücadele ettiği durumlarda kullanılmaktadır.

Üçüncü tür sözleşmeler ise, firmanın üretim ve hasat koşullarını belirlediği "üretim" sözleşmeleridir. Bu sözleşme ile çiftçiler, üretim süreci üzerindeki kontrollerinden büyük miktarda vazgeçerler. Öte yandan firma pazarlama riskinin çoğunu üzerine alır. Firmanın maliyetleri, sözleşme sayesinde üretilen daha kaliteli ürünlerin satışından karşılanır (Prowse, 2012). Sözleşmelerde görülen bu farklı türler kapmasında, "sözleşmeli üretim”, üreticilerin yapabileceği diğer basit piyasa veya emek sözleşmelerinden farklılaşmaktadır. Sözleşmeli üretim, üretci firma ve piyasa arasındaki sosyal ve ekonomik ilişikleri düzenlemenin bir yoludur (Ulukan, 2009).

Özetle; sözleşmeli tarımı, sınırlı sözleşme ve tam yetkili sözleşme diye sınıflandırmak mümkündür. Sınırlı sözleşmede, üretici sadece aldığı girdiler nedeniyle bir borç ilişkisine girer. Alım garantisi yoktur. Ya da sadece alım sözleşmesi yapılarak, çiftçinin belirli nitelikte ürünü için bir Pazar garantisi sağlamaktadır. Tam yetkili sözleşmede ise hem girdi sağlanır hem de belirli nitelikte ürünü için alım garantisi verilir.

Ülkemizde şeker pancarı, tütün ve haşhaş zorunlu olarak sözleşmeli üretiliyor. Biliyorsunuz, sanayilik domates, broiler piliç, patates ve tohumluk üretimlerinde de sözleşmeli üretim çok yoğun. Gelişmiş ülkelerde de neredeyse her ürün için sözleşmeli tarım yapılıyor.

Sözleşmeli tarım; karşılıklı iki tarafın mutabık olduğu bir anlaşma ile yapılan bir tarımsal faaliyettir. Esas olan her iki tarafın da kazançlı olması ve bir tarafın mağdur olmamasıdır. Burada en büyük sıkıntılardan biri de piyasaya giderecek olan çok uluslu şirketlerin piyasaya hâkim olması tehlikesidir. Bu büyük firmaların piyasada çalışmalarına müsaade edilmeli ve fakat piyasaya hükmetmeleri engellenmelidir. Bu firmaların tekelleşmesi önlenmelidir. Bu modelde, çiftçi ile firma arasında ayrıntıları kesin kurallarla belirlenmiş bir işbirliği söz konusudur. Bu süreçte üreticinin işletmesindeki üretim etkinliği ve kullandığı yöntemler üzerindeki denetimi kısıtlanmakta, karar verme yetkisi kısmen ya da tümüyle firmaya devredilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mahmut Ali C. Körosmanoğlu Arşivi