Şangay Neden Olmasın
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın 2013 yılında Rusya ziyareti sırasında Putin’e bizi Şangay İşbirliği örgütüne alın yönümüzü batıya değil doğuya dönelim diyerek yaptığı açıklama o zamanlar sadece bir latife olarak görülmüştü fakat Şangay örgütüne üyelik gün geçtikçe daha fazla tartışılmaya başlanması ile latife olmaktan çıkarak bir hedef olması açısından önem kazanmaktadır.
Sayın Erdoğan bu yıl AB’nin Türkiye’den Terörle mücadele yasa tasarısını değiştirilmesi koşuluna ‘’Biz yolumuza gidiyoruz sen yoluna git kiminle anlaşabiliyorsan anlaş’’ demesi ve İngiltere’nin birlikten çıkmayı onaylaması ile AB’nin artık eskisi gibi güçlü olmadığını ve dağılma sürecine girdiğini göstermektedir. Bu sebeple Türkiye yönünü farklı bölge ve güçler ile bağ kurmaya başlamıştır. Çünkü Dünya sadece batıdan ibaret değildir. Türkiye bu hamle ile hem batıya hem de üyesi olduğu Nato’ya bunu koz olarak kullanmayı bilmiştir.
Bu sürecin iki nedeni vardır, bunlardan en önemlisi Batılı devletlere yani Avrupa birliğine ve Nato’ya karşı bir uyarı niteliği taşıması, diğeri de gelişen ekonomik ve siyasi ilişkiler bakımından Doğu ülkeleri ile ilişkilerin yeni bir döneme girmesi ile bunu fırsata çevirmek isteyen Türkiye’nin hedefleri açısından önemlidir.
Bu da Şangay Örgütüne üye ülkeler ile Türkiye için yeni umutların ortaya çıkaracağını göstermesi bakımından önemli bir durum arz etmektedir. Nitekim geçtiğimiz gün üye olmadığı halde Şangay Enerji Klubü 2017 Başkanlığı gibi bir görev verilerek onların da bu ortaklığı istediği anlamı çıkmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin Şangay İşbirliği örgütüne üye olması demek Avrupa’nın komşusu olacak ve Şangay Örgütünün daha geniş bir coğrafyaya etki etme olasılığının ortaya çıkaracak demektir. Türkiye’nin jeopolitik olarak hem Avrupa hem Orta doğu ve Afrika kıtasına yakınlığı Şangay İşbirliği örgütü için de yeni fırsatları ortaya çıkarabilir. Bunu gören Şangay örgütünün güçlü ortağı olan Çin ve Rusya Türkiye ile yakınlaşmak istemektedir. Yani ilişkiler tek taraflı değil karşılıklı menfaatlere dayanmaktadır.
Bu yıl Çin’de düzenlenen G20 zirvesinde Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a yapılan karşılamanın Abd başkanı Obama’ya yapılmaması doğunun yükselen büyük gücü Çin ile ilişkilerin ekonomik ve siyasi olarak güçlendiğini ve Çin devletinin Türkiye’ye verdiği önemi göstermektedir. Türkiye Şangay Örgütüne 2007,2009 ve 2010 yıllarında misafir ülke olarak katılmak istemiş fakat kabul edilmemiştir. 2011 yılında Diyalog ortağı statüsü ile başvurmuş ve 2013 yılında başvurusu kabul edilmiş ve toplantılara bu statü ile katılmaya başlamıştır. Tam üyelik neden olmasın önümüzdeki dönemlerde üyelik başvurusu yaparak Şangay işbirliği örgütüne katılması pek uzak görülmemelidir. Neden olmasın Şangay İşbirliği örgütüne giren güçlü Türkiye’nin daha da güçleneceğine inanıyorum. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi Müslüman soydaş devletlerin ve Azerbaycan’ında üyelik için başvurması bu örgütün cazibesini artırmaktadır.
Bu noktaya nasıl gelindi Avrupa 50 yıldır Türkiye’ye çifte standartlar uygulayarak almamak için bahaneler üretmesi ve 2012 yılında Sayın Erdoğan’ın ‘’almayacaksanız bir karar verin bizde yolumuzu çizelim’’ dediği günden bu zamana kadar AB ile ilişkiler sürekli sekteye uğramıştır. 15 temmuz darbe girişiminde Türkiye’ye karşı isteksiz ve yetersiz destekten sonra Türkiye’ye ihanet eden kim varsa AB ülkelerinde koruma altına alınmaları ve OHAL kapsamında yapılan gözaltı, tutuklama ve yargılamalara yapılan yorumlar Türkiye’nin iç işlerine karışması ve terör örgütlerini aleni desteklemeleri ile bu günlere gelindi.
AB parlamentosunun Türkiye ile müzakere sürecinin durdurma kararı alması Batı ile zaten bir türlü sonuçlanamayan üyelik sürecinin sona geldiğini göstermektedir. Batının bizi AB üyeliğine almayacağını geçen yıl Türkiye ve Christendome başlıklı yazımda ve AB’nin bir Hristiyan birliği olduğunu ve Müslüman bir Türkiye’nin üyeliğinin kabul edilmeyeceğini belirtmiştim tekrar okumanızı tavsiye ederim.
Saygılarımla