PETROLÜN FENDİ
Trump’ın dış ticaretinde en büyük açık verdiği Çin’e karşı gümrük tarifeleri üzerinden başlattığı ticaret savaşı hareketliliğinde, durulma süreci yaşanırken S. Arabistan petrol tesislerine yapılan saldırı, bir anda dünya gündeminin ilk sırasına oturdu. Değişik görüşler olsa da dünya petrol üretiminin %5 ile %10 kapasitesine sahip tesislerin, petrol fiyatlarındaki meydana getireceği dalgalanma ve bu durumun ekonomilere olası etkilerinin ne kadar önemli olduğu, herkesin kabul ettiği bir realitedir. Nasıl ki tarım ürünlerinde görülen örneğin %5’lik bir arz azalmasının fiyatları çok daha fazla artırması [(mesela % 50) (Bolluk Paradoksu / King Kanunu)] gibi, petrol arzını olumlu veya olumsuz yönde etkileyecek bir gelişme, fiyatların aşırı şekilde artması veya azalmasına yol açacaktır. Üstelik petrol ve türev ürünlerinden üretimin her aşamasında faydalanılması yanında ısınma içinde kullanılması, ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Ekonomik sonuçlar açısından durum böyleyken, konunun teknik tarafı da bir o ilginç ve bir o kadarda gizemlidir. Nasıl oluyor da, saldırıyı üslenen Yemen kökenli İran’ın desteklediği Eylül ve 2014'ten bu yana başkent Sana ile bazı bölgelerin denetimini kontrolleri altında tutan Husiler, binlerce km. uzaktan gelerek sadece S. Arabistan için değil tüm dünya ekonomisi için bu denli önemli stratejik bir tesise, silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile başarılı bir saldırıda bulunabiliyor? sorusu akla gelmektedir. Ekonomik sonuçlar doğuran ve dünya ekonomisini derinden etkileyen Saudi Aramco’nun iki fabrikasına yönelik saldırı, salt ekonomik amaçlı değil, arkasında yine ABD’nin olduğu ve kendi çıkarları doğrultusunda sonuçlar doğuracak siyasi bir manevra gibi durmaktadır. Çin’in S. Arabistan ile olası ilişkilerinin iyileşmesi veya Aramco hisselerinin bir kısmının Çin’e geçmesi, ABD’nin hiç istemediği gelişmelerdir ve siyasi atraksiyon şüphelerini güçlendirmektedir. Çünkü bu kadar büyük ve önemli bir petrol üretim bölgesinde faaliyet gösteren tesislerden iki tanesinin, güvenliğini dahi sağlayacak önlemlerin alınamaması pek mantıklı görünmemektedir. Bu nedenle aysbergin görünmeyen yüzünün incelenmesi gibi tüm detaylarıyla Aramco’ya yapılan saldırının aydınlatılması eğer başarılabilirse, saldırının gerçekte kimin tarafından ve hangi amaçla yapıldığının ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. Bence bu saldırı cambaza bak misali, ABD’nin Trump tarafından her uluslararası platformda S. Arabistan’ı küçük düşürmesinden dolayı Çin’e yaklaşmaya çalışan Muhammed bin Selman ile daimi düşmanı olarak lanse edilen ve son olayda suçladığı İran’a dünya kamuoyu önünde, verilen bir mesajdan başka bir şey değildir. Geçmişte de böyle olmadı mı? Nükleer silah üretiyor algısı oluşturarak Irak’a yapılan saldırı, hepimizin hafızalarında tazeliğini korumaktadır. Binlerce masum kadın, yaşlı, çocuk insan öldükten ve yine binlerce bina yıkıldıktan sonra, nükleer silah üretimiyle ilgili bir şey bulunamayınca da – zaten hiç yoktu ki –, ABD ve batı ülkelerine herhangi bir yaptırım uygulanabildi, tepki gösterilebildi mi? Sadece yaklaşık üç sene önce İngiltere eski başkanı T. Blair “Pardon, yanlış yaptık” açıklamasından sonra bile.
Aramco petrol tesislerine yapılan saldırıya salt ekonomi açısından değil, büyük resmin tamamını görebilmek ve doğru anlayabilmek için, ABD’nin başını çektiği gelişmiş batı ülkelerinin kısa, orta ve uzun vadede ne tür olası çıkarlar sağlayacağına yönelik pencereden bakılması büyük önem arz etmektedir. Petrol en az yüzyıl daha fazla üretim sürecinin en önemli unsuru olmaya devam edecektir, aynı zamanda Orta Doğu bölgesi başta olmak üzere dünyanın hangi bölgesinde petrol varsa, üzerinde oynanan oyunlar da. Ne zaman ki petrolün örneğin Orta Doğu’da önemi kalmadı, ancak zaman bu bölgeden batılılar elini eteğini çekeceklerdir. Hatta daha da genelleştirecek olursak, batılı ülkelerin kendilerinde bulunmayan ancak yararına olan her ne varsa elde etmek için her şeyi yapacaklardır, yine geçmişte ABD’nin Kızılderili yerlilerini ve Avrupa ülkelerinin ise Afrika ülkelerini nasıl sömürge haline getirdikleri gibi.
Petrol tesisi saldırısı sonrası Trump’ın “Bir telefonla bir ülkeye gireriz” şeklinde açıklaması, her şeyi açıklayan, tüm ülkelere gözdağı veren ve adeta sözün bittiği noktadır. Bundan sonra dünyada, ABD’nin izni olmadan hiçbir ülkenin hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmektedir. Böyle despotizm üzerine kurulu bir dünya sisteminde barış, refah ve istikrarın sağlanamayacağı açıktır. Küresel büyüme, küresel üretim ve küresel ticaretin yavaşladığı günümüzde, petrol arzındaki istikrarsızlığında etkisiyle, olumsuzlukların gittikçe derinleşeceği bir geleceğe, dünya kendini hazırlasın.
Soru: Döviz piyasası Tam Rekabet Piyasasına yakın olarak kabul edilebilir mi? Neden?
Sözün Gözü: Önce zahmet, sonra rahmet.